HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Mehmet Fatih Yolbir

Bu haftaki değerlendirme yazımız sevgili arkadaşımız M.Fatih Yolbir'den. Kendisine kıymetli katkısından dolayı çok teşekkür ediyor, keyifli okumalar diliyoruz...

 

Sokrates’in Savunması

 

Savunusu uğruna büyük bir vakarla ölümü göğüsleyen Sokrates'in sâhip olduğu dünya görüşünün, belki her asırda belirli kişilerce idame edildiğini ve bu kimselerin yazgılarının hemen hemen aynı şeylerden ibaret olduğunu nazar-ı dikkate alarak bu sorunların ebediyen çözülemeyeceği ve kıyamete kadar da bu manzaranın hep gözümüzün önünde olacağı çıkarımı daha ilk sayfalarda belirdi zihnimde.

Sokrates'in, davasında haklı olduğuna 'hiçbir şey bilmediğini bildiği' kadar emin olması ve içinde bulunduğu elim vaziyete rağmen davasındaki ısrarı gerçekten onun azametini ortaya koyan temel niteliklerden. Kastetmese de kendisine çokça düşman kazanıyor. Ondaki hiç kimsede olmayan aşkın emniyet ve ilâhî vazife kendisine zarar veriyor. Her ne kadar onun bilgeliğine halel gelmese de insanların arasında dolaşıp vazifesini yerine getirmesi akabinde edindiği nefret dolu düşmanlıklar onu üzmekle beraber korkutuyor da. Ancak bu korkusu sırf insanlar adına. Bu yüzden, tanrı sözünü kendisinden, her şeyden üstün tutarak yapmak zorunda olduğu şeyi bitirmek için yürümeye devam ediyor.

Dava ettiği şeye ruhu ve bedeniyle bütün hayatını vakfetmesi, ölümün ucundayken dahi hakikati söylemesi onun savunduğu şeyin doğruluğunu ortaya koyan en önemli sebeplerden. Böylesine bir gözü karalıkla davasını savunması onun ya deli olduğunu ya da davasında haklı olduğunu gösterir, hiç değilse savunusunun tesirini şiddetle hissettirir. Kendisi deli olmadığına göre ki deli olsaydı yargılanmazdı, davasında haklı olduğu aşikardır. Aksi düşünülse bile davası, insanlığın ortak paydasında, kalplerde ve zihinlerde yankı bulmuş, bulmakta ve bulmaya da devam edecektir.

Onun nazarında itibarca yüksek kişiler, esasında çok acınası haldelerdir. İtibarı az olanlar ise fehim ve idrak sâhibi olup itibarı yüksek kimselerden erdemli gözükmektedirler. Sokrates, tâzimde bulunduğu ilâhın emrine muhatap olmakla beraber kendi kesbiyle bilgelik elbisesini giymiş ve hayatını bu vazifeye vakfetmiştir. Sonu ‘insanların tavsif ettiği şekliyle’ kötü bitmesine rağmen ki, bu onun için bir şey ifade etmiyor, kendisini takip ederek insanları hakiki bilgeliğe çağıran gençleri ardında bırakmıştır. Yaşamında da kendisine eşlik eden bu gençler, belki isteyerek belki istemeyerek bu göreve hizmet etmektelerdi.

Sokrates, irşat görevinin herkes tarafından icra edilemeyeceğini ve buna ehliyeti olan insanların her zaman az sayıda olduğunu ve olacağını beyan ediyor, bununla birlikte az sayıdaki bu mürşitlerin behimî yaşantıdan imtina ettiklerini ve yaratılış gayelerine uygun yaşadıklarını da söylüyordu. Ve bu mürşitlerin en mühim (belki de tek?) ilâhî vazifeleri, bilge olduğunu iddia eden ve zanneden insanları sınayarak aslında bilge olmadıklarını göstermek ve de hakiki bilgeliğin 'hiçbir şey bilmediğini bilmek' olduğunu tebliğ etmektir. Sokrates, tanrının verdiği görevin bu olduğunu açıkça ifade ediyor. Ayrıca Sokrates'in, sıradan insanların behimî yaşantılarını da küçük ve kıymetsiz gördüğünü söylemek mümkün.

Toplumunu irşat etme uğruna yargılandığı mahkemede cezaya çarptırılmaktan korkmayan Sokrates, kendisini ilahî bir vazifeye memur gördüğü için kendisinin cezalandırılmasının, tanrının hoşuna gitmeyeceğini ve doğrudan ya da dolaylı olarak kendisini cezalandıranların başından musibetin eksik olmayacağını kesin bir dille söylemektedir. Sokrates’in ölümü de kendisine göre, onu cezalandıranların zannettiği gibi toplum için bir temizlik olmayacaktır. Zira ona göre en güzel temizlik, başkasını rahatsız etmeyen ve yüceliğe sebep olan temizliktir.

Ölümden sonraki yaşama vurgu yapan ve hakiki adaletin öte tarafta bulunduğunu söyleyen Sokrates, ölümünden sonra çocuklarının yoldan azdıkları görüldüğü takdirde en şedit cezaya çarptırılmalarını ve hiçbir zaman kendilerini bilge zannetmemeleri için kendilerine baskı kurulmasını telkin ederek, evlatlarının da kendi yolundan ayrılmamasını ve hatta onların akıbetinin de kendi akıbetiyle aynı olmasını arzulamaktadır. Zira bu, ona göre erdemli bir hayatın ta kendisidir.

 

 

Sayfayı Paylaş :