HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Sevgili öğrencimiz Beyza Nur Demircan’ın Ahmet Hamdi Tanpınar’ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" adlı eseri üzerine kaleme almış olduğu kitap kulübü makalesini sizlerle paylaşıyoruz.

HAYRİ İRDAL’IN ZAMANSAL GERÇEKLİK ÖYKÜSÜ

 

Bizim için mühim olan nedir? Hayatın anlamı, gizi, rengi nerede saklanmaktadır? İnsan mıdır hikayesinin kaynağı yoksa hikayesi midir insanı insan yapan? Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne göre saatlerimizi ayarlamalıyız çünkü bu sorulara cevap verebilmek için evvela zamana sahip olmak gerekmektedir. Tik tak. Tik tak. “Saatin kendisi mekân, yürüyüşü zaman, ayarı insandır... Bu da gösterir ki zaman ve mekân, insanla mevcuttur!” Saatlerin ayarlanmasıyla zaman ve mekân belirginleşir, varlıklarını mümkün kılarlar ve insan, mevcudiyetlerinin kaynağı olarak bu ikisinin ortasına geçip baş köşeye kurulur. Hayri İrdal, işte tam da bu ikisinin ortasında, kendi zamanının ve mekanının içerisinde şekillenen hikayesini okuyucuya aktarmaktadır. 

 

Okuduğumuz kitap, bu aktarımla bir insanın varoluş hikayesi okuyucunun gözleri önüne açıkça serilmektedir. Hem kişisel olarak Hayri İrdal’ın hayat hikayesi işlenirken hem de var oluşun kendiliği masaya bu anılar üzerinden yatırılmaktadır. Çocukluğun istikbalden habersiz günlerinde tanıdığımız şahsiyetlerin, marifet olarak kazandıklarımızın, görüp öğrendiklerimizin bizleri nasıl yetişkinliğe taşıdığını; yetişkinliğimizde bizlere açılan kapıların, denk gelişlerin, fırsatların nasıl çocukluk ve gençlik döneminde bizi şekillendiren motiflerle bağdaştığını, tekrar edip durduğunu ve kişiliğimizi oluşturduğunu nefis bir anlatımla ortaya koymaktadır. Bu anlatım eski Türkçe’nin sıfat ve bağlaçları ile zenginleştirilmektedir. Bu nefis anlatıma derinlikli ve özenli işlenmiş karakterler eşlik ederek romanı adeta okuyucunun tenine işleyerek onunla bir bütün haline gelecek güce kavuşturmaktadır. 

 

Kitaptaki karakterlerin her biri son derece şahsına münhasır karakterler olarak betimlenmektedir. Hepsinden önce Hayri İrdal yani anlatıcımız anlatılarına kendisinin okuma yazmaya pek ilgili birisi olmadığından bahsederek başlamaktadır. O; entelektüel açıdan müthiş bir çaba göstermese de hayatının akışı içerisinde birtakım alanlarda tanıdığı kişiler sayesinde istemsiz birikim elde etmiş, yalnızca çocukluğundan itibaren saatlere karşı müthiş bir ilgi duymuş, bu ilginin ve bu ilginin ilgililerinin vasıtasıyla hayatında birkaç anlamlı şey başarma fırsatı yakalamış bir şahsiyettir. Kendisi son derece –kendi tabiriyle- realisttir ve dünyayı olduğu gibi görmekte pek ustadır. Onun için siyahlar ve beyazlar vardır. İnsanlar, eşyalar, tabiat sınıflara oldukça katı sınırlarla ayrılır ve bu sınırları değiştirmek şöyle dursun bunun ihtimalini dahi delilik olarak nitelendirmektedir. 

 

Hayri İrdal’a hayatının erken dönemlerinde ustası Nuri Efendi, Abdüsselam Bey, Deli Seyit Lütfûllah ve Eczacı Aristidi Efendi eşlik etmektedir. Nuri Efendi’nin ustalığı saatlerin tamiri ve bakımı üzerine olduğu kadar zamanın felsefesidir aynı zamanda. Hayri İrdal’ın bu dönemde Nuri Efendi’den öğrendikleri, onun ilerleyen dönemlerinde ilham kaynağı olmaktadır. Bunların yanı sıra Seyit Lütfûllahın mistisizmi ve havas ilmi, Abdüsselam Bey’in korunaklı çatısı, Aristidi Efendi’nin pozitivizmi ve hazin sonu, babasının “Menhus”u, annesinin “Mübârek”i Hayri İrdal’ın hayatının etrafında dönüp duran, durmadan tekrar eden motifler olmaya devam etmektedir. Bu şahısların, olayların ve eşyaların Hayri İrdal’ın hayatındaki mevcudiyeti Hayri İrdal’ı Hayri İrdal yapmaktadır. Onun kiminle evleneceğini, kimlerle tanışacağını, hangi işlerle meşgul olacağını ancak geriye çıkılıp geniş bir açıdan bakıldığında anlaşılabilecek bir biçimde; bu olguların döngüselliği şekillendirmektedir. Her biri, dikenli bir telin pamuktan ayrılışı gibi inatçı bir biçimde Hayri İrdal’ın hayatında ve kişiliğinde bıraktıkları tesiri, artık onun hayatında olmadıkları noktalarda da sürdürmektedir.

 

Bu kişilerin ve ilişkilerinin Hayri İrdal’da bıraktıkları etki ancak onun Doktor Ramiz ve Halit Ayarcı ile tanışmasıyla pratikte bir anlam kazanmaktadır. İlk olarak Doktor Nazmi ile mecburi tanışıklığı Halit İrdal’ın hikayesini psikanaliz sahasına taşır. Bu sayede Halit İrdal gönülsüz de olsa kendi içsel dünyasına yönelik bir yolculuğa çıkar. Babası üzerinden gelişen ve “Mübârek”le özdeşleşen kompleksi irdelenmektedir. Hayri İrdal hayatının belirli dönemlerinde belirli kişilerin peşinde savrulmaktadır ve Doktor Nazmi bunun kaynağını babasıyla olan ilişkisiyle ilişkilendirilmektedir. Bu noktada hem Doktor Nazmi ile uzun yıllar sürecek bir dostluğun temelleri atılır hem de henüz bilmese de sonradan hayatında önemli bir rol oynayacak Halit Ayarcı ile tanışmasına giden yola girilmiş olunur.  

 

Hayri İrdal Doktor Nazmi ile sürdürdüğü tedavi tamamlandıktan kısa bir sonra karısı Emine’yi kaybeder. Şüphesiz insanlar insanların üzerinde varlıklarıyla olduğu kadar yokluklarıyla da müthiş etkiler bırakmaktadırlar. İşte bu kaybın Hayri İrdal’ın yaşamını şekillendirişi, onun yolunun Halit Ayarcı ile kesişmesini sağlar. 

 

Halit Ayarcı, Hayri İrdal’ın tamamen benzeri ve tam aksi şekilde “realist” bir adamdır. Aralarındaki temel fark Hayri İrdal şeyleri siyah ve beyaz olarak ayırırken Halit Ayarcı renk cümbüşünün mümkünatına tüm mevcudiyetiyle inanmaktadır. O var olan realiteyle değil var olabilecek realiteyle ilgilenmektedir. Halit Ayarcı gerçeklikle adeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktadır. Gerçekliği o günün ihtiyacı neyse ona göre şekillendirme kabiliyetine muktedirdir. Var olanı, her neye inanıyorsa ona dönüştürmektedir ve bu yönüyle Hayri İrdal’dan tamamıyla ayrılmaktadır. Hayri irdal için gerçeklik müdahale edilemezdir, nettir ve biriciktir. Halit Ayarcı ise Hayri İrdal’ın hayatına adeta onun gerçeklikle ilgili tüm gerçekliğini yıkmak için girmiştir. O noktada Hayri İrdal’in siyah ve beyazları birbirine karışır, griler Hayri İrdal’in hayatına geri dödürülemez bir biçimde girmektedir. 

 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü bu anlamda Halit Ayarcı’nın Hayri İrdal’da gördüğü potansiyelin ve Nuri Efendi’nin hikayesinden duyduğu heyecanın oluşturduğu kurumsal yapıdır. Bu oluşum, iyi bir fikre duyulan heyecanın, ondan alınan ilhamın ve gerçekliğin muğlaklığının vücut bulmuş halidir. Bu duygularla, bu fikirlerle kurulmuştur ve içinde bulunanları bu vizyonla değiştirmektedir. Hayri İrdal’a olan da budur. Nitekim Selma Hanım’a olan aşkının karşılık bulacağına duyacağı inaç dahi Halit Ayarcı’nın kişiliğinin kendisinde bıraktığı tesir sayesinde mümkün olabilmiştir. Hayri İrdal, farklı bir gerçekliğin mümkün olabileceğini defaatle Saatleri Ayarlama Enstitüsü sayesinde görmüştür. Aslında hiç yaşamamış bir alimin hayat hikayesini yazmış, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün ne olduğu pek çok kimselerce anlaşılamayan misyonuna hizmet etmiş ve olduğundan pek bir bilgili, pek bir nazik beyefendi olmayı başarmıştır. Hayri İrdal bu teoride hiçbir anlamı olmayan, Halit Ayarcı’yı tanımadan önce şahit olsa düpedüz yalan olarak nitelendireceği durumların pratikte sağladığı kişisel ve toplumsal faydayı bizatihi deneyimlemektedir. 

 

Saatleri Ayarlama Enstitüsü insan olmanın sancılı ve heyecanlı bir o kadar da savruk portresini çizerken varoluş ve onun katı gerçekliğini sorgulatıyor. Bununla birlikte bizlere kendi gerçekliğimizi yaratma imkanından da bahsediyor. Değişkenlerin her nesne ve durum için mevcudiyetini Halit Ayarcı karakteri üzerinden işliyor. “Doğru nedir?” “Yanlış nedir?” “İyi, güzel, makbul, yeterli, hayranlık uyandırıcı olan nedir?” Sorularına verilebilecek yanıtların farklı bakış açılarıyla nasıl bambaşka biçimlerde çeşitlendirilebilineceğini görüyoruz. Romanı sonuyla bütünlüklü bir şekilde ele aldığımızda, kendimize yarattığımız korunaklı gerçekliğin zaman zaman ne denli aldatıcı olabileceğini de anlıyoruz. 

 

En nihayetinde herkesin hayatı, anlamı, zamanı biricik. Herkesin dünyayı algılama biçimi bambaşka, gerçekliği apayrı. Zamanın akışı kimse için bir değil. Bana başka, ona başka, İrdal’a başka... İşte bu sebeple gerçeklikle kurduğumuz bağlar şahsiyetimizi derinden etkiliyor. Ömrümüz zamanın ne tam olarak içinde ne de büsbütün dışında, yekpare bir anın parçalanmaz akışında sürüp gidiyor. Bu sebeple tüm bu romandan geriye, söylenecek tek bir söz kalıyor:

 

Zaman izafi, akıl yetmiyor...


Sayfayı Paylaş :