HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Nezihe Saliha Çete

OSMANLI TOPLUMUNDA AİLE – İlber Ortaylı

Timaş Yayınları, 17. Baskı, İstanbul – 2018, sayfa sayısı: 240

İlber Ortaylı 1947 yılında Avusturya Vorarlberg’de doğdu. 1965 yılında Ankara Atatürk Lisesin’den mezun oldu ve 1969’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni, 1970’te Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümünü bitirdi. Akademi basamaklarını dünyanın farklı üniversitelerinde çıktı ve 1989 yılında Türkiye’ye dönerek profesör oldu. Pekçok akademik başarıya imza atarak çok sayıda ödüle layık görülen İlber Ortaylı’nın akademik görevlerin yanı sıra farklı televizyon kanallarında halka yönelik programları da vardır. Türkiye akademisine yaptığı katkı haricinde akademi dışı alan okuması türünde de eserler vermiştir. Şu anda Galatasaray Üniversitesi’nde görevine devam etmektedir.

Osmanlı Toplumunda Aile

Ortaylı eserine öncelikle bugüne dek pek çok alanda araştırmalara konu olan “aile” kavramını açıklayarak başlıyor. Sonrasında ise Osmanlı toplumunun kozmopolitliği üzerinden bu toplumda aile mefhumu nasıl şekillenmiş, hangi dönemlerden geçmiş, en nihayetinden hangi noktaya gelmiş gibi soruları, ayrıntılarıyla beraber enikonu cevaplandırıyor. Ulus devlet algısının henüz bilinmediği bir zamanda var olmuş ve her telden unsuru harmanlamış bir tebaanın farklılıklar ne derecede olursa olsun “aile” mefhumunda benzer noktalarda birleştiklerini eser gözler önüne sermektedir. Bu noktada “Aile tarihin bildiğinden daha eski bir kavramdır.” savı bütün kitaba rehberlik edecek bir savunudur.

Osmanlı dünyanın son geleneksel imparatorluğuydu. Hakimiyet kurduğu geniş coğrafyada Tuna kıyılarından Fırat havzasına, Kafkasya’dan Aden Körfezine kadar muhtelif inançları ve yaşayışları bünyesine katmış ortak bir medeniyette buluşturmuştur. Osmanlı ailesi yalnızca modern dönemdeki karşılığıyla zihinde canlanan klasik Anadolu ailesi olmaklıktan ziyade 6 asır boyunca farklı mezahibiyle Müslüman toplum kadar Hristiyan, Musevî vb. gibi daha da çeşitli inançlara mensup gayri Müslimleri de kapsıyor. Bu muhtelif unsurların çeşitli ortak özellikleri de mevcuttur ve bunların başında “Aile” mefhumu gelir. Çünkü “aile” olgusu dünya toplumları için tarihin tespitinden çok daha eski bir olgudur ve tarihte var olmuş tüm düzenli topluluklar için var olmanın bir gerekliliği olarak görülmüştür.

İki kuşağın – anne - baba ve çocuklar – bir arada yaşadığı çekirdek aile tiplerinin özellikle son dönemde artışı gözlemlenmiş olsa da her dönemde rastlanması mümkündür fakat Osmanlı ailesinde genelde 3 kuşağın – nine - dede, anne -baba ve çocuklar – birlikteliğiyle oluşan geniş aile yapısı daha yaygındır. Dolayısıyla söz konusu aile sülale ilişkilerine önem veren, mahalle eşrafı ile aidiyet oluşturmuş ve kendine has iletişim usulleri ve hitap biçimleri vaz etmiş bir yapıdır. Bu evin dışına, sosyal hayata da yansımış hatta milli bir miras olarak bu toplumdan çıkan her ferde sirayet etmiştir. Bugün hâlen Anadolu’da dini veya etnisitesi fark etmeksizin yaşlılara “Teyze – Amca”, yaşça büyüklere “Abi – Abla”, küçüklere “kardeş – bacım” diye hitap edildiği vakıadır.

Bunlar dışında yazar ailenin hukuk ve ekonomideki yerinden de bahsetmektedir. Ailede patriarşik yapı sebebiyle vergi mükellefi olan erkek bireylere çift yeri tahsis edilir ve miras bırakılır, kızlar ise evlendirilir ve çeyizleri yapılır. Aile yakın akraba grubu ile üretim organıdır. Üst kuşaklara çıraklık ederek öğrenilen zanaat nesilden nesile aktarılır. Bu nedenle zanaatler toplumda etnik kökene göre ayrılmıştır, Türkler cam zanaatiye, Ermeniler sarraflık ile bilinirler.

Değindiğimiz gibi Osmanlı ailesi bahsinde en çok dikkat çeken hususlardan birisi de “Mahalle” yapılanmalıdır. Her aile bulunduğu mahalle ile ciddi boyutlarda ilişki kurar. Bu neden Osmanlı ailesi için mahalle esası ana unsurdur ve ailenin kendisi var ettiği bir platformdur. Bu platformda uyum, huzur ve asayiş oldukça önemlidir. Cumbalı ahşap konakların içinde, yükselecek bir ses mahallenin diğer sakinlerini rahatsız eder kaygısıyla yaşanır. Aile bir eve yeni yerleşecek olsa muhakkak eşraftan birinin kefaletine ihtiyaç duyar.

Mahalle yalnızca kendi içine dönük bir yapılanma değildir. Mahalleler din, etnisite fark etmeden özel günlerde bir araya gelerek kutlama ve içtimalar tertip ederler. Mahallelerin kadınları ahşap konakların haremliklerinde toplanır, erkekler ise kıraathanelerde, camiilerde hasbihal ederler. Buradan kadınların ev dışında var olmadıklarını anlamak yanlış hatta manipülatif bir tutum olacaktır zira kadınlar pek tabii sokakta, çarşıda, camiide, mesirede olabilirler.

- Hiçbir zaman 16. ve 17. yüzyıllarda İstanbul kadınının Batı’daki kadınlardan daha çok baskı altında olduğu, kafes arkasında kaldığı kanısında da değiliz. (a.g.e. syf:158)

Mahallede zengin fakir her ekonomik düzeyden insanın yaşaması kanunen yazılı olmayan bir normdur. Zira bu iştirakta ekonomik ölçütler değil dinî durum öncelenir ve bu toplulukta zengin fakiri kollar, ihtiyacını gözetir.

Osmanlı toplumunun en önemli özelliklerinden biri olan ve imparatorluğa kısmî sosyal devlet özelliği kazandıran Evkaf yapılanması mahallelerde çokça mevcuttur. Her mahallede bulunan camiinin vakfı vardır ve bu vakıf mahallenin birçok ihtiyacıyla ilgilenir. Farklı vakıflar aracılığıyla sakinlerin yürüttüğü yardımlarla mahallenin yetimi, dulu, talebesi kollanır, ihtiyacı giderilir, sokak hayvanları doyurulur, mahallenin yolu, camiisi, medresesi, çeşmesi – kuyusu onarılır, sokak aydınlatılır ve asayişin bozuk olduğu zamanlarda eşraf mahalleyi korurdu. Gelişmiş vakıf geleneği imparatorluğun sonlarına kadar devam ettirilmiştir.

Mahallede doğum olduğunda çocuğun ve loğusa annenin varsa ihtiyacı giderilmeye çalışılır, destek olunur. Çocuk okula başlayınca mahallesinin mektebine gider; ister Müslüman mahallesi mektebi olsun ister Yahudi Bet Midraş’ı veya Hristiyan mahallesinde kilise olsun. Gençlerin evliliği, cenazenin kaldırılması, yaşlıların ve hastaların bakımı mahallenin iştirakiyle ve desteğiyle kolaylaştırılmaya çalışılmıştır. Bundan sebeptir ki “Mahalleli ne der?” “Konu komşu ne der?” kaygıları kolektifliğin bu denli yüksek olduğu bir ortamda doğal olarak insanların yaşayışları için önemli bir kontrol mekanizması, görünmeyen bir eldir. Son dönemde toplumda ahlaki çözülmelerin başlamasından ötürü ahlak zabıtası tesis edilmesine kadar mahalle uygunsuz davranışları kendi içinde sindirebilecek bir güçte olmuştur.

Osmanlı’da aile toplumun ilk eğitim safhasıdır. Çocuk ilk adımlarını ailede atar, ilk kelimelerini ailede öğrenir. Usul erkan yetisini ilk olarak ailede yaşlıların öğütleriyle, anne babanın terbiyesiyle edinir. Dede ve nineden masalları, perileri, umacıları dinleyerek büyür ve şaşırtıcıdır ki bu kurgular toplumun her safhasında benzerlik gösterir hatta yazılı olmadan, olduğu gibi nesillere aktarılmıştır.

19. yüzyılda büyüyen göç olgusunun ortaya çıkışı ile bu sistem bozulmaya başlamıştır buna rağmen Anadolu’da bu izler bugünde yer yer görülmektedir ve toplumumuz aile kurumu ile ilgili olarak Avrupa’ya nispeten muhafazakar bir tutum içindedir.

- Türk toplumu halen dirençle akrabalık ve geniş aile kurumunun bütün dokusal ilişkilerini tarihsel tortu olarak barındırır. (a.g.e. sayfa: 217)

Yazarın bu ifadesinde şükürvâri bir tını sezmek gayet olağandır.  Çünkü vakıadır ki toplumun değişmesi ekonomik koşulların evrilmesiyle aynı ivmede seyretmemiştir. Rollerin henüz keskinliğini yitirmediği ailelerde aşla ve çocuğun terbiyesiyle mükellef olan anne ekonomik şartlar gereğince aynı zamanda ücretli emekdarlık misyonunu da üstlenmiştir. Bunun yanında kreşlerin yeterli olmadığı bir toplumda küçükleri gözetmekle, aşı pişirmekle ilgilenecek 1. kuşak; dede – nine, artık hanelerde yoktur. Geniş aile ise buradaki soruna bir çözümdür ve denildiği üzere henüz bu özelliğini yitirmemiş ve akrabalık bağlarına belli ölçüde riayet eden bir toplum bugün de vardır.

 

Sayfayı Paylaş :