HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Yazan: İsmail Enes Şahbudak | Marmara Üniversitesi - İşletme, 3. Sınıf

KUŞKUCULUK-2 ÜZERİNE

Felsefe tarihinde skeptisizm, yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda insanın hakikat arayışına dair en temel sorulara yönelen bir düşünce biçimi olarak öne çıkar. Bu akımın sistemli temsili ise özellikle ikinci yüzyılda yaşamış olan Sextus Empiricus’un çalışmalarıyla günümüze ulaşmıştır. Sextus’un elimizde bulunan eserlerinden biri olan "Etikçilere Karşı" (Against the Ethicists), çeşitli felsefi ekollerin (Stoacılar, Epikürcüler, Platoncular, Aristotelesçiler) iyi ve kötü kavramları üzerindeki dogmatik iddialarına karşı sistemli bir skeptik yaklaşım ortaya koyar.

Sextus’un temel stratejisi iki ana noktaya dayanır: (1) Doğası gereği neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmediğimizi, (2) Bu bilgiye sahip olmadan da mutlu olunabileceğini savunur. Bu yaklaşım, bilgiye ulaşmayı değil, bilgiye ulaşma iddiasından doğan rahatsızlıkları ortadan kaldırmayı amaçlar. Skeptik filozofa göre, bir nesnenin ya da davranışın evrensel olarak iyi ya da kötü olduğunu öne sürmek, kaçınılmaz olarak çelişkiler ve çatışmalar doğurur. Bu yüzden Sextus, mutluluğun başlangıcını herhangi bir "doğal" bilgi arzusundan vazgeçmekte bulur.

Bu yaklaşımın bir uzantısı olarak Sextus, "Tanıma Koşulu" (Recognition Requirement) adını verdiği bir prensibi öne sürer. Bu prensibe göre, bir şeyin kişi için yararlı olabilmesi için, kişinin onun yararlı olduğunu fark etmesi gerekir. Eğer bu farkındalık yoksa, o zaman yarar da yoktur. Bu düşünce, özellikle Epikürcülerin hazza dayalı fayda anlayışına karşı kullanışlı bir eleştiri sunar. Ancak bu yaklaşım sezgisel olarak her zaman ikna edici olmayabilir. Örneğin içme suyundaki florürün diş sağlığına olan faydası, kişinin bu faydayı bilip bilmemesine mi bağlıdır? Sextus’un iddiası, mutlak bir faydanın ya da zararın olmadığı, her yargının kişisel bir tanım süzgecinden geçtiğidir.

Bu skeptik duruş, daha önce Sextus’un bir diğer önemli eseri olan Pyrrhonculuğun Ana Hatları (Outlines of Pyrrhonism) ile karşılaştırıldığında farklılıklar da gösterir. Etikçilere Karşı, doğrudan etik doktrinlerin temellerine yönelmişken, Pyrrhonculuğun Ana Hatları, daha genel olarak her tür bilgi iddiasına karşı kuşkucu stratejiler geliştirir. Bett’in yorumuna göre, Etikçilere Karşı eseri, birçok kişi tarafından sanıldığının aksine daha erken bir döneme ait olabilir ve Ana Hatlar bu çalışmanın gözden geçirilmiş bir versiyonu olarak ortaya çıkmış olabilir. Bu değerlendirme, Sextus’un argümanlarının zamanla daha rafine hale geldiğini düşündürür, ancak Sextus’un çoğunlukla geleneksel argümanları derleyen bir figür olması, bu gelişim fikrine şüpheyle yaklaşmayı da gerektirir.

Sextus’un yönteminde dikkat çeken bir başka unsur ise, onun skeptik yaklaşımı bir tür "entelektüel terapi" olarak sunmasıdır. Her dogmatik iddianın karşısına yerleştirilen eşdeğer bir karşı argüman, bireyi hüküm verme zorunluluğundan kurtarır. Bu da kişinin zihinsel bir dinginliğe ulaşmasını sağlar. Sextus’a göre amaç, hakikati keşfetmek değil, zihni ve ruhu dogmalardan arındırarak huzura erişmektir.

Zannımca, Sextus’un bu tavrı, modern dünyada bilgiyle ilişkimize dair çok şey söylüyor. Bilgi çağında yaşıyoruz, ama her yeni bilgi beraberinde bir belirsizlik daha getiriyor. Bu noktada skeptisizm, hem eleştirel düşünceyi diri tutmak hem de bireysel bir dinginliğe ulaşmak için önemli bir kılavuz olabilir. Özellikle etik alanında, doğru ile yanlışın birbirine karıştığı birçok karmaşık durumda, kesin hükümler vermektense, farklı perspektiflerin eşdeğer ağırlığını fark etmek, daha adil ve daha özgürleştirici bir tavır olabilir.

Sonuç olarak, Sextus’un skeptisizmi, sadece bilginin sınırlarını değil, aynı zamanda insanın bu sınırlılık içinde nasıl yaşaması gerektiğini de düşünmeye çağırır. Bu yönüyle, skeptik düşünce sadece bir entelektüel tutum değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi önerisidir. Hükümden kaçınmak, yalnızca felsefi bir yöntem değil, aynı zamanda içsel bir barışın da anahtarı olabilir. Kuşkuculuk, bilginin sınırlarını gösterirken, bilgelik yolculuğunun da başlangıcına işaret eder. Bize düşen, belki de her yanıtın arkasındaki soruyu yeniden düşünmek ve nihai doğruların gölgesinde değil, kendi aklımızın ışığında yol almaktır.


İsmail Enes Şahbudak

 


Sayfayı Paylaş :