HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Fazıl Soylu

TOPLUMUN İLK SÖZLEŞMESİ

“İlk köleleri kaba kuvvet doğurmuş, onların korkaklığı da bu durumlarının devam etmesine neden olmuştur.” Sözünün sahibi Aydınlanma Çağı düşünürlerinden olan Jean-Jacques Rousseau 1712 senesinde İsviçre sınırları içerisinde bulunan Cenevre kentinde doğmuştur. 18.yy. filozoflarından olan Rousseau devrinin fanatik bir demokrasi savunucusudur. Hayatındaki çalkantılar ve tezatlıklar düşüncelerine, inşa ettiği kuramlara da sirayet etmiş olacak ki zamanla bazı değişimler veya tutarsızlık olarak nitelendirebileceğimiz durumlar, farklı eserlerinde kendini göstermiştir.  Düşünceleri ve sözleri ile döneminde tam bir devrimci olarak kabul gören yazar, Fransız ihtilali boyunca devrimcilerin düşüncelerinden yararlandığı bir düşünür olmuştur.  En önemli eseri olarak kabul gören ''Toplum Sözleşmesi'' dilimize birçok yayınevi tarafından çevrilmiş olup kaleme aldığım yazıda esas aldığım eser Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından ilk baskısını 1946 yılında yapmış olup son baskısı olan 27.Baskısını ise 2020 yılında yapmıştır. Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisinde Vedat Günyol'un çevirisi ile 136 sayfadan oluşan kitap sade ve akıcı bir biçeme sahiptir.

Eser çevirmenin önsözü ile başlar ve dört ana bölümden oluşur. ''Kitap 1'' adındaki ilk bölümde kitabın esas konusunu da teşkil eden Toplumsal Sözleşme’den bahseden yazar, bu sözleşmenin ortaya çıkış sürecini ve nedenini ele alır. Sözleşme öncesi ilk doğal halde ve niteliklerinden bahseden yazarın toplumsal yaşam öncesi doğal hal tasavvuru Hobbes' aksine kötümser değildir aksine doğal hale yönelik bir sempatisi ve güzellemeleri vardır. Burada İnsanın en özgür olduğu durum olması önemli bir etkendir. Rousseau özgürlüğü insan olmanın temeli olarak ele alır. İlk doğal halin bozulup yozlaşmasının nedeni olarak ise mülkiyet olarak ele alır.

Kitabın ikinci bölümünde ise egemenliğe dair detaylı bir tahlilde bulunan yazar egemenliğin tek sahibi olarak halkı görmek ile beraber toplumsal sözleşme ile çıkarların uyuşması neticesi ile ortaya çıkan toplumsal fayda-genel istemi de inceler. Genel istemin niteliği ve sağlıklı bir şekilde var olabilmesi için belirli ölçütler verir. Bunları eşitlik, genellik ve ilgili konuda oluşan istem bakımından halkın tamamının aydınlatılması olarak sayabiliriz.

Eserin üçüncü kısmında yönetim şekillerine dair çıkarımda bulunulur. En yaygın yönetim şekillerinden ilki olan demokrasiyi en iyi lakin başarılması en zor yozlaşması ise en kolay tehlikeli bir yönetim şekli olarak tanımlar. Bu yönetim şeklinin ancak çok küçük toplumlarda uygulama alanı bulabileceğini ekler. Aristokrasiyi 3 başlık halinde ele alan yazar bunları doğal yoldan oluşan, seçimle oluşan ve soydan gelen olarak tanımlar ve açıklar. Monarşi ise en kötü yönetim şekli olarak ele alınır zira genel istemin en uzak şekilde tezahür edeceği yönetim şeklidir. Buna rağmen büyük devlet ve toplumlara en uygun sistemde budur.

Yapıtın son bölümünde Roma devletinin siyasi yapısı ele alınarak böylelikle yazarın kendi tahayyülündeki toplumsal sözleşmeye en uygun seçim ve yönetim şeklinin pratiğe dökümü ele alınır. En son olarak ise dönemin sosyokültürel hayatında da çok önemli bir yere sahip olan din olgusu üzerine çıkarımlarda bulunulur. Öncelikle Pagan inancı ve Hristiyanlık üzerinden çıkan tarihi çıkarımlar yerini Hristiyanlık ve toplumda hâkim olabilecek muhtemel dinin yönetim ve toplumsal yerine dair incelemelere bırakır.

Kanımca Rousseau döneminin konjonktürlerini de değerlendirdiğimizde oldukça ileri ve özgün sayılabilecek cesur bir esere imza atmıştır. Aristovari bir tutumla-her ne kadar kendisi aksini iddia etse de- ideal bir toplum sistemi inşasına da girişmiştir. Onun ideali Moore'un ütopyası kadar realiteden uzak olmamak ile beraber günümüz dünyası şartları altında pratiklikten de bir o kadar uzaktır. Yine de bu büyük düşünürün çağının ne kadar ilerisinde bu satırları kaleme alındığı düşünüldüğünde hayret etmemek içten bile değil.

 


Sayfayı Paylaş :