HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Betül Can

YARALI BİLİNÇ ADI ALTINDA BİDAT - KADİM ÇATIŞMASI

Daryush Shayegan’ın geleneksel toplumlarda kültürel şizofreni alt başlığında genel olarak İslami toplum-Batı toplumu çatışması, kaynaşması, yanlış kaynaştırılması üzerinde durulan esere yakın bir örnek olarak İslami bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı ile büyük bir kaynaşma ve çatışma yaşadığı son dönemlerinde yoğun bir şekilde tartışma konusu olan bidat-kadim meselesi üzerinden bakmak yerinde olacaktır.   

 

Arapça’da “icat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek” anlamlarına gelen “bd‘a” kökünden türeyen bid‘at, “daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey” anlamına gelir (Yaran, 1992). Kadim ise başlangıcı geçmişin derinliklerinde bulunan, pek çok eskiye uzanan, öncesiz olan şey anlamındadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde Batı’dan geri kalınmışlığın yoğunca hissedilmesi üzerine “kadim olana tutunmak, değerlerin üzerinden yani güvenilir olan ile ileridekini yakalamak mı yoksa ileride olanı, gelişmişi, bilinmeyen ama olması gerekeni, hedefleneni birden almak uyarlamak mı?” sorunu ortaya çıkmıştır. Bu noktada Osmanlı İmparatorluğu “Kadîm Kıdemi Üzere Terk Olunur.” Yani meşru olan (şeriata muvafık olan) şey, aksine bir delil sabit olmadıkça hali üzere bırakılır, değiştirilmez. Zira o şeyin uzun bir müddet hali üzere kalması, meşru’ bir hakka dayandığının delilidir denmiştir. Yani kadim olan tercih edilmiştir. Bu noktadan sonra Batı’ya yaklaşmaya onu yakalamaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu yalnızca fikirde kalmış uygulamada Batı’yı yakalamanın gerisinde ona yaklaşım bile sağlayamamıştır. Kadim olanı bidat olana tercih etmiş evvel olanı cevaz görmüştür. İşte Shayegan’ın bahsettiği kültürel şizofreni bu noktada gerekçelendirilebilir.

 

Shayegan'ın tanımıyla kültürel şizofreni; Batı'nın modernite kavramı ile birlikte kültürel anlamda etkilemeye başladığı Doğu toplumlarının zihninde yarattığı hayranlık ve düşmanlık gibi iki zıt duygu ve bunun neden olduğu çelişkili, sakat bir bilinç ve bakış açısına sahip olma durumudur. Yani kadim ve bidat çatışması, kadim olana duyulan düşmanlık, bidat olana duyulan hayranlık ve kadimi terk bidati kabul veyahut kadime güven bidati ret durumudur. İslam ülkeleri yüzyıllardır süregelen batı çıkmazında saplanmış kalmıştır. Elbette ki Batı her zaman doğu toplumlarının ilerisinde değildi bilhassa doğu toplumları birçok bilgi ve birikim ile günümüz modernizmine ön ayak olmuştur. Zaten kadimi güçlü olan doğu toplumları bidatin güvenilmez, bilinemez yapısından dem vurmuşlar ve çarpıklaşma sürecine girmişler sonrasında bu döngü içerisinde sürüklenmişlerdir. Kitabın ilk bölümünde “Tarihte tatil” kısmında bu bilgi ve birikim yönü irdelenmiştir. Kitapta İslam dünyasının Batı’yı yakalamak kısmında çeşitli ayrık fikirler üzerinde durulur. Örneğin Batı’yı örnek alalım ancak kültüründen uzak duralım, İslami bakış açımızı koruyalım ama modern insan gözü ile bakalım işte tüm bu çarpıklıklar büyük bir karmaşa yaratır ve şizofreni korunur.

 

Batılılaşma aslında bir nevi modern olanın izinden gitme yani küresel toplumların yapması gerekenden daha ziyade içinde olma zorunluluğu taşıdığı bir yelpazedir. Batılılaşmanın İslami toplumlarda yarattığı bölünme, modernizmi yakalama ama İslami değerleri de bir yandan koruma yani kendi kimliğini koruma çabasıdır. Shayegan bu noktada İslam’ın modernizmi engellediği izleniminde bulunarak bunu eleştirse de İslam’ın özünde doğru açıdan bakıldığında modernizme ket vurmaktan daha çok insanın kendi gelişimine ve değerine ilişkin kıssalar ile modernizm-kültürel olgu çerçevesinde insanı düşünsel yönden gelişmişliğin doğruluğuna itmekte olduğu görülmektedir. Zira ilk ayet “oku”dur. İnsanı düşünmeye, ilme iten bir kitap geri kalmışlığın yalnızca bahanesi olabilir. Shayegan kitabında geleneksel toplumları batı modernizmine ayak uydurma sürecindeki zihin çarpıklıkları, donanımsal düşünce ve eylemler üzerinden ele almıştır. Toplumlar ne kadar kültürel açıdan veyahut değerler üzerinden farklılaşsa da onları birbirine bağlayan olgu ortaklıkları sebebiyle birbirlerinin yansımalarıdır. Bu nedenle İslami ögeler her toplum açısından farklılıklarla tolere edilse de İslam-Batı zıtlığı kaçınılmaz olmuştur.  Bunun için Yaralı Bilinç kitabı, dinin baskın olduğu toplumlarda, toplumların kendi dünyasındaki düşünsel evrenini anlamlandırma üzerine bizlere kapı açar niteliktedir. “Kendimde nereye baksam aynı ezeli temaların, aynı nakaratların, aynı kısır sloganların can sıkıcı tekrarını görürüm, tıpkı çölde aynı kumu durmadan yer değiştirerek oluşturduğu oynak kumullar gibi. Aynı sorulara hep aynı cevaplar çıkar. Sanki, ne kadar uzağa gidersem gideyim, aynı başlangıç noktasına varıyormuşum gibi.” (Shayegan, 2018, s.20). İslam din-devlet-toplum üçlemesi kendi döngüsünde olduğu gibi tıpkı yüzyıllar önceki İslam yarımadasından Osmanlı’ya ardından İran’a geldiği gibi şimdi dini hayatında konumlandıran toplumlar gibi. Önemli olan gelişen ve değişen dünya düzenine ayak uydurmak değil kendi toplumsal kimliğin çerçevesinde ondan istifade ederek hayatının içine dahil etmek ve hayatını, gelişen dünyaya yansıtmak ondan etkilenmek ve etkilemekten ibaret olmalıdır.

 

KAYNAKÇA

 

Shayegan, D. (2018). Yaralı Bilinç. İstanbul: Metis Yayınları.

 

Yaran, Rahmi. “BİDAT”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 6:129-131. İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1992.

 

Sayfayı Paylaş :