HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Zehra Nur Genç

JEAN JACQUES ROUSSEAU TOPLUM SÖZLEŞMESİ

KİTAP ANALİZİ

GİRİŞ

Elinizdeki makale; siyasi ve felsefi bir konuyu anlamak için tarihsel bir çerçeveden yararlanmak kaygısıyla kaleme alınmıştır.

Tarih içerisinde siyasal bir organizasyonun ilk defa ne zaman, hangi koşullar altında, ne şekilde ortaya çıktığı ve insanlığın sivil ve politik topluma nasıl ne şekilde geçtiği, bu bağlamda devletin kaynağının ve meşrutiyet ölçütünün ne olduğu ve ne olması gerektiği soruları “siyaset felsefesinin” yanıt bekleyen en temel sorunlarını oluşturur. (Akdemir, 2009) Bu sorunların temelinde sosyal ekonomik ve kültürel birçok etkenin etkisi şüphesiz mevcuttur (Dursunoğlu,2017) lakin insanlığın siyasal anlamdaki değişimi ve gelişimi söz konusu olduğunda çok daha kapsamlı ve kompleks bir bakış açısı sanıyorum daha kat’i yargılara varmak noktasında önem arz etmektedir.

Bu bağlamda, birçok düşünür siyasal organizasyonun kökeni/kökenleri ve ortaya çıkışı üzerine farklı fikirler ileri sürmüş ve bu fikirleri yeniden yapılandırarak mevcut sorunlara farklı çözüm önerileri getirmişlerdir. (Malkoç,2017) Bu makalede ise ortaya koyduğu fikirler ve çözüm önerileriyle bir yanda Aydınlanma dönemini eleştirmiş, diğer bir yanda ise demokrasinin ve modernitenin  kat-i bir savunucusu olarak döneminin en etkili düşünürü haline gelmiş olan Jean Jack Rousseau’nun (Nar, 2015) Toplum Sözleşmesi adlı eserinin analizi gerçekleştirilecektir.

1762 yılında Fransa’da yayımlanan bu eser birçok dile çevrilmiş, ilk Türkçe çevirisini ise 1913 yılında Mukavelei İçtimaiye adıyla Mütekaidini Hariciyeden bir zat kaleme almıştır. Ardından Hüseyin Cahit Yalçın ve Selmin Evrim tarafından yeni çeviriler gerçekleştirilmiştir. Fransızcanın Piri olarak bilinen Vedat Günyol ise yapılan çevirilerin; yazıldığı dönem itibarı ile oldukça ağır bir dili olduğunu düşünmüş ve 1965 yılında kitabın adını Toplum sözleşmesi olarak değiştirerek günümüzde kullandığımız çevirisini gerçekleştirmiştir.

Kültür Yayıncılık tarafından okurlarına sunulan ve Hasan Ali Yücel Klasikleri arasında yer alan bu kitap, başat bir siyaset felsefesi eseri örneğidir. (Zabunoğlu, 2016) Zira Toplum Sözleşmesi yüzyıllara hitap ediyor olması nedeniyle “Siyaset Felsefesi Klasikleri” arasında yer almaktadır.  Öyleki bu eser yüzyıllara hitap etmesinin yanı sıra Fransız Devrimi’nin fikirsel temellerinin oluşmasında da son derece etkili olmuş ve uluslararası düzenin tahavvül etmesinde büyük bir rol almıştır.

Muhtevasını, Rousseau’nun Devlet hakkındaki görüşlerinin ve bu görüşlerin demokratik sistem üzerindeki etkilerinin oluşturduğu bu kitap; Rousseau’nun bireylerin özgür iradeleriyle kurdukları devlette, birey ve devlet arasındaki hak ve özgürlüklerin kaynaklarını ve sınırlarını belirlemek, devlet ve yurttaş arasındaki ilişkiyi yeniden sorgulamak ve değerlendirmek amacıyla kaleme aldığı eserdir. (Köseoğlu,2011., Coşkun.,2003)                                

Bu eser  4  ana bölümden oluşmaktadır .Yazar, birinci bölümde meşru siyasal bir düzenin kurulması için gereken uygun zeminden; ikinci bölümde egemen, egemenlik ve genel istemin özelliklerinden; üçüncü bölümde, bütün gücünü ve yetkilerini egemen yapıdan alan ikincil konumdaki hükümetin görevlerinden; son bölümde ise oylar, seçimler, yönetimde dikdatörlük ve despotizm konuları ve toplum dininden bahsetmektedir.

Çalışmanın kapsamının belirtilmesi de çalışma konusuna hakim olabilmemiz ve lüzumsuz teferruat içinde boğulmamız için gerekli görünmektedir.

Bu kapsamda, eserin analizi dört ayrı bölümde gerçekleştirilecektir, ilk olarak Jean “Jack Rosseau’ya ve Aydınlanma Dönemine Dair Genel Bir Bakış” başlığı altında “Jean Jacques Rousseau Kimdir”, ve “Aydınlanma Dönemi” bölümleri ele alınmıştır. İkinci kısımda “Toplum Sözleşmesindeki Temel Kavramlar” başlığı altında “Doğal Yaşam Durumu”, “Mülkiyet ve Eşitsizlik”, “Adalet ve Kanun”, “Özgürlük”, ve “Genel İrade” kavramları incelenmiştir. Üçüncü kısımda Rousseauya Göre Egemenlik ve Yönetim Biçimleri başlığı altında Rousseau’da Egemenliğin Anlamı (Egemenliğin Özellikleri, Egemenin Yasaları ve Güçler Birliği), “Rousseauya Göre Yönetim Biçimleri ve İdeal Yönetim” bölümleri ele alınmıştır. Dördüncü bölümde ise “Genel değerlendirme ve Sonuç” kısmı yer almaktadır.

1. Jack Rosseau’ya ve Aydınlanma Dönemine   Dair Genel Bir Bakış

1.1 Jean Jack Rousseau Kimdir  

Yıllarca toplumda vücut bulmuş, nefes almış, yaşamış ve düşünceleriyle birçok insana ilham kaynağı olmayı başarmış olan Cenevre doğumlu ünlü düşünür; toplumun her ferdi gibi sosyal hayatın içinde varlık göstermiş ve birçok kültürün bağrında muhterem bir özbenlik (kimlik) ortaya koymuştur. Evrensel bir değer olmasının yanı sıra İsviçre ve Fransa’da yaşamış olmasından dolayı her iki ülke insanı içinde sahiplenilen bir kişilik olan Rousseau, yaşadığı dönemden (1712-1778), günümüze kadar etkileri bir çok alanda görülmeye devam eden nadir bir kişiliktir.

Özellikle siyaset, toplumsal özgürlük, haklar, eğitim ve din üzerine geliştirdiği düşüncelerle tanınan ünlü düşünür aynı zamanda denemeci, müzikbilimci ve romancı kimliğiyle de akıllarda yer edinmiştir. (Durmuş,2010) Bu anlamda Rousseau sabit bir portreye sığdırılamaz ve mutlaka bu çerçeveden dışarı taşar.

Rousseau gerek yazdığı eserler gerekse geliştiridiği düşün sistemi ile Aydınlanma Romantikleri ve Fransız devriminin düşünsel temellerini atmıştır.  İyi bir eğitim görmüş ve büyük ölçüde kendini eğitmiş olan Rousseau “Aydınlanma Dönemi’nin diğer tüm simalarından daha orijinal ya da tehlikeli düşünceler üreten, yüzyılın belki de en derin ve etkin düşünürü” olarak da niteledirilmektedir. (Tannenbaum ve Schultz, 2011). Bu bağlamda Jean Jack Rousseauyu çağdaşlarından (Hume, Locke ve diğer düşünürler) ayıran en temel özelliği yaşadığı dönem itibariyle önemli bir Aydınlanma Çağı düşünürü olmasına karşın, değerler dizisine yönelik negatif tavırlarıyla sert bir “Aydınlanma eleştirmeni” olarak karşımıza çıkmasıdır. Bu tutumu Rousseau’nun birçok düşünür tarafından eleşirilerin odak noktası olmasına sebebiyet vermiştir. Örneğin yazarın, akıldan ziyade duyguları ön plana çıkaran, doğada özgür ve iyi olan insanın, bilimlerin ve sanatların etkisiyle “zincire vurulduğunu”, ahlaken yozlaştığını ileri süren görüşleriyle Aydınlanma karşıtı bir tutum sergilemesi tıpkı yüzyıllar önce Sokrates’in yaptığı gibi çeşitli kimseleri rahatsız etmiştir ve yıllarca zor bir hayat sürmesine neden olmuştur. (Ekşici, 2019)

Fakat Rousseau yine de hakikati; akıldan ziyade duyguların saf aynasında aramaktan vazgeçmemiş. Hakikate ulaşmanın en büyük yolunun özgürlük arayışında olmaktan geçtiğini dile getirmiştir.  Ey özgür uluslar! Şunu aklınızdan çıkarmayın: “Özgürlük elde edilebilir ama, kaybedildi mi bir daha ele geçmez artık” sözleriyle bir çağa damgasını vuran Rousseau günümüz devletlerinin insan hakları ve özgürlük anlayışlarının şekillenmesinde de oldukça büyük bir rol oynamıştır. (Türkmenoğlu, 2004)

Öyle ki 200 yıllık bir sürenin sonrasında ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, yurdu yeniden inşasındaki özgürlük ve demokrasi anlayışında Rousseau’dan etkilendiğini şu sözleriyle ifade etmiştir:

“Efendiler, bu meşrutiyet teorisini bulan en büyük filozofların bu teoriyi kurmak için çalıştıkları esasları inceledim. Bunlara nüfuz ettim… Jean-Jacques Rousseau’yu baştan nihayete kadar okuyunuz. Ben bunu okuduğum vakit, hakikat olduğuna inandığım bu kitap sahibinde bir esas gördüm. Bu esas cennettir”

1762 yılında yayınlanan Toplum Sözleşmesi adlı bu eser her ne kadar Fransa halkı için yazılmış olsa da Fransa sınırları içerisinde kalmayıp, Tıpkı Türkiye örneğinde olduğu gibi    tüm Avrupa ülkelerinde büyük bir yankı uyandırmıştır. Yazarın diğer önemli eserleri arasında ise; Yalnız Gezenin Düşleri, İtiraflar, Dillerin Kökeni Üstüne Deneme, Bilimler ve Sanatlar Üzerine Söylev, Emile ya da Çocuk Eğitimi Üzerine isimli eserleri yer almaktadır.

1.2 Aydınlanma Düşüncesi

Aydınlanma 18. yüzyılda gerçekleşen ve sonuçları itibariyle Avrupa’nın her tarafında etkili olan, geleneksel olarak 1688’deki İngiliz Devrimi’yle başlatılıp 1789’daki Fransız Devrimi’yle bitirilen felsefi bir hareket ve daha da önemlisi bu hareketin sonuçlarıyla belirginlik kazanan toplumsal ve siyasal bir süreç olarak nitelendirilir. (Çiğdem, 2015; Altun 2011)

Aydınlanma olarak adlandırılan düşünsel, toplumsal ve siyasal değişimlerin gerçekleştiği (Pierre, 2000) ve Toplum Sözleşmesi’nin oluştuğu bu dönemi anlamamız ve doğru bir şekilde değerlendirebilmemiz; kitap analizimizde daha mutlak yargılara varmamız noktasında önem arz etmektedir.     

Rousseau’nun (1712-1778) yaşadığı dönemde dünyanın büyük bir bölümü monarşi ile yönetiliyordu.  Halk, karşılığında hiçbir şey almadan lükslerinden eksik kalmayan kralı besliyor devlet yönetimi ise yönetim bilgisinden yoksun görevlilerin, sorumsuz davranışlarıyla varlığını sürdürüyordu. (Fransa, Marie Antoniette örneği) (Coşkun,2018)      16. yüzyılda Fransa’daki zulümden kaçan Kalvenist Protestanların sığınağı olması yönüyle Cenevre ise kültür seviyesi yüksek bir İsviçre kentiydi. Bu kentin doğrudan demokrasi ile yönetiliyor olması ise daha sonraları Cenevre doğumlu yazarın demokrasi hakkındaki olumlu görüşlerinin şekillenmesinde etkili oldu. (Işık, 2017)

Bu dönem, oluştuğu genel iklim içerisinde siyaset felsefesi kapsamında ele alındığında ise topluma yönelik düşüncelerin gelişmesine ve değişmesine imkan sağlayan matematik ve fen bilimleri ile sanatsal ve iktisadi alanlarda gerçekleştirilen faaaliyetlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir dönemdir. (Cassirer, 1984: 178)

Dönem içerisinde; Thomas Hobbes’un materyalizminden (maddecilik), John Locke’un ve David Hume’un amprzminden (deneycilik) kaynaklanan modern, mantıksal aklı ön plana çıkartan görüşlerin gelişmesiyle birlikte bilimsellik, deney ve gözlem; dünya düşünce sistemi içerisinde kalıcı bir yer edinmiştir. (Çüçen,2013) Elbette bu süreç içinde gelişen hızlı değişim karşısında mevcut siyasi ve idari yapılanmaların da yetersiz kaldığı görülmüştür. Böylece Aydınlanma süreci ve modernleşme sürecinin beraber gelişimiyle birlikte, iyi organize olmuş devlet modellerinin gerekliliği ciddi anlamda ortaya çıkmaya başlamıştır (Şahin, 2009: 129).

Aydınlanma döneminde , toplum düzenini başarılı bir şekilde analiz eden ve  döneminin sözleşmeci düşünürleri arasında yer alan  David Hume, John Locke Jean Jack Rousseau ve diğer birçok düşünür  siyaset felsefesinin temel sorunları haline gelen;  toplum halindeki bireylerin hangi hak ya da haklara sahip olacakları, siyasal erkin kim ya da kimler tarafından kullanılacağı konuları  hakkında birçok fikir ortaya koymuştur. (Akay,2017) Bu kapsamda sözleşmeci düşünürler; devletsiz bir toplum, ideal bir devlet, doğal hukuk düzeni hakkında görüşler ileri sürmüşlerdir. Örneğin düşünürler; insanın kul olarak görüldüğü bir toplum/devlet düzeni yerine birey/kişi olarak kabul edildiği bir toplum/devlet düzeninin var olması noktasında çeşitli tartışmalarda yer almış (Çöllü,2019); eserin çevirmeni olan Vedat Günyolun sözleriyle; haklı ve doğru bir toplumun temellerini atmaya çalışmışlardır. 

2. TOPLUM SÖZLEŞMESİNDEKİ TEMEL KAVRAMLAR

2.1. Doğal Yaşam Durumu, Mülkiyet ve Eşitsizlik

Hem politika felsefesinde hem de ahlak felsefesinde sözü edilen doğa durumu’na toplum ya da uygarlık öncesi bir durumu anlatmak için başvurulmaktadır. (Kılıç, 2017) “Doğal Yaşam Durumu” devletin var oluş nedenini açıklamak, devletin varlığını temellendirmek amacıyla tasarlanmış bir durum, bir varsayım, bir tasarımdır. (Yıldırım, 2019)

Rousseau, özgün düşüncelerini oluştururken, benzeri diğer düşünürlerde olduğu gibi doğal yaşama varsayımından yola çıkmıştır. Doğa durumu’nu iredeleyen Rousseau, Hobbes Hume ve Locke’tan farklı bir bakış açısına sahip olarak, doğa durumunu iyimser bir bakış açısıyla ele almıştır. 

Rousseau’ya göre Doğal yaşama döneminde, o zamanın insanı, bütün gereksinmelerini kendi başına karşılayabilme gücüne sahip olduğundan dolayı diğer insanlara muhtaç değildi. (Gürbüz, 2003) Doğa durumundaki insan doğal bir şekilde ve kendini koruma güdüsü ile, eşsiz bir hayat yaşıyor, akıl ile hareket etmekten ziyade duygusal bir varlık olarak yaşamını sürdürüyordu. Bu dönemde doğa durumundaki insanlar iyi ve merhametliydi, mülkiyet ve insanlar arası ilişkiler gelişken olmadığı için de insanlar arasında gerçek bir eşitlik ve özgürlük vardı. (İşler, 2019., Evren,2015) Bu nedenle Rousseau, doğa durumundaki insanın hayvanlardan hiçbir farkının olmadığını vurgulamış, bu durumda yaşayan insanları ise “Vahşi Soylular” olarak nitelendirmiştir.

Rousseau’nun görüşünde doğa durumu “bizim kendi varlığımızı korumak için gösterdiğimiz özenin başkalarına en az zarar verdiği durum olduğu için, barışa ve insan türüne en elverişli olan durumdur. (Kılıç, 2017) Ne varki insanların çoğalmasının doğal bir sonucu olarak toplumsallaşan insan; doğasındaki masumiyeti yitirerek yozlaşmıştır. Rousseau’ya göre yozlaşmanın başlamasının başlıca nedenlerinden biri ise eşitsizliktir. Doğa durumundaki insana eşitsizliği, hak ve haksızlık kavramlarını getiren, ve bencilliği yerleştiren ise özel mülkiyet olgusu olmuştur. Tarımın başlaması-toprak bölünmelerinin gerçekleşmesi sonucu ortaya çıkan “mülkiyet” kavramının oluşmasıyla doğa durumu da sona ermiştir. (Rousseau, 1987) Çünkü ilk olarak ortaya çıkıp “Burası benimdir” diyerek bir toprak parçasının etrafını bir çitle sarıp ardından da buna inanacak kimseler bulan kimse gerçek yurttaşlık bilgisinin tohumlarını atmıştır. (Rousseau, 1995)

Ayrıca, Rousseau’ya göre mülkiyet kavramının oluşması ve bunun bir sonucu olarak doğal yaşam durumunun sona ermesine özgürlüğün yitimi de eşlik eder ve bütün bunlar, insanlar arasında savaşlara neden olur. (Güzün,2017., İşler,2019) Rousseau barışı sağlayacak olan şeyin kişinin kendi yaptığı kanunlara uyması olduğunu savunur. Çünkü insanlar yetkinleşme ve özgür seçim yapabilme becerileri sayesinde toplumda bir arada yaşamalarını olanaklı kılan yasalar yapabilirler. Buradan da anlaşılacağı üzere Rousseau’nun doğayı temel almasındaki amaç, toplumda eşitsizliğe yol açan bir gelişime karşı direnmeyi güçlendirmek ve yeni toplumu bir sözleşmeye dayandırmaktır. (Canbulut, 2018)

2.2 Adalet ve Kanun

Rousseau’ya göre; devlet, kanunların konulmasıyla var olmaya başlar, kanunların konulması ise ancak ve ancak uygun coğrafi şartların sağlanması ile gerçekleşebilir. Örneğin mutlak tabuların, kuralların bulunduğu toplumlarda kanun konulamaz. Konulsa dahi bu kanunların uygulanması noktasında birçok sorunla karşılaşılacaktır. (Ağırman, 2018)

Rousseau kanunların sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesinin bireylerin kanunları gönüllü bir şekilde kendi kanunları olarak benimsemesiyle mümkün olabileceğini ifade etmiş.  (Karagöz,2009) Kanunların kim tarafından uygulanacağı sorusuna ise “Törelerin gerçek yargıcı halktır; halk ise dürüst ve bu konuda bilgili, bazen aldatılabilen, fakat hiçbir zaman bozulmayan ve satın alınamayan bir yargıçtır” yanıtını vererek yasa koyan ve yasaları uygulayan kişilerin aynı kişiler olması gerektiğini savunmuştur. (Rousseau, 1987) Ne var ki toplumu meydana getiren vatandaşların tümünün bir araya gelip yasaları hazırlaması gerçekçi değildir. Halk ancak yasaların genel iradeye uygun olup olmadığına karar verebilir. (The Logic of Sociology, 2018) Bu yüzden Rousseau yasaların halkın belirlediği “kanun koyucular” tarafından konulması gerektiğini savunmuştur. Ona göre Yasa(kanun) Koyucu, insanların aklına değil tutkularına ve duygularına hitap ederek onların iyi bir vatandaş olmalarını sağlayacaktır. (Orhan, 2013) Ayrıca yazar yasaların objektifliğinin gerekliliğini özellikle vurgulamış yasaların çıkarılmasında, ve uygulanmasında toplumu oluşturan bütün fertlerin eşit hak ve yükümlüklere sahip olması gerektiğini, aksi durumda yasaların genellik niteliklerini yitirebileceğini söylemiştir. (Ağaoğulları, 2011)

Bununla birlikte, yazar yasaların adaletin etkinliğini gerçekleştirebilmesinde kilit bir rol oynadığını savunmuş, nesnel bir olgu olan “adaletin” “kanunun” somut bir uygulaması olduğunu ifade etmiştir. Bu anlamda Rousseau’nun adalet anlayışının, kanunun üstünlüğü üzerine kurulu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

2.3 Özgürlük                                                                                          

İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur. Filan kişi kendini başkalarının efendisi sanır, ancak böyle sanması, onlardan daha da köle olmasına engel değildir. Bu değişim nasıl oluyor, bilmiyorum. Bunu meşrulaştıran nedir, işte bu soruya karşılık verebilirim sanıyorum.’’ tümcesiyle büyük yapıtı Toplum Sözleşmesi’ne başlayan Rousseau, insanın özgürlüğünü nasıl yitirdiğini felsefi bir açıdan değerlendirmiş. Aydınlanma döneminin soyut özgürlük anlayışını eleştirerek özgürlük sorununu somut olarak ele almış ve insanlığın özgürleşmesi için atılması gereken adımları ortaya koymuştur. (Türkmenoğlu, 2004) Rousseau’ya göre doğa durumunda var olan sınırsız özgürlük; özel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla bozulmuş dolayısıyla doğada eşitsizlik ve insanın insana bağımlılığı doğmuştur. (Kymlika, 2006) Rousseau için ise, insan olmakla özgür olmak eş anlamlı kavramlardır ve özgürlüğü olmayan insan; insanî özünü yitirmiş demektir. Özgürlüğünden vazgeçmek ise insan olma niteliğinden vazgeçmek demektir; insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir. (Ünal, 2012) Dolayısıyla insan toplumsallaşmayla kaybettiği özgürlüğüne kavuşmak için özgürlüğü bir yaşam gayesi olarak benimsemelidir. (İşler, 2019)

Bu kapsamda, Rousseau, özgürlüğün istençle gerçekleşeceğini düşünmüş, yurttaşların genel istenç tarafından yönetilmeye rıza göstermekle, onun kendine has kuralları tarafından yönetilmeye razı olmakla özgürlüğe ulaşılabileceğini savunmuştur. (Tannenbaum-Schultz, 2007)   Rousseau’ya göre genel istenç, insanlardan oluşan bir topluluğun ortak istenci olarak her zaman bütünün ve onun her bir parçasının korunmasına ve iyiliğine yöneliktir ve bu özelliğiyle yasaya kaynaklık eder. (Çelik, 2012) Burada genel istençten maksat, tek kişilerin istençlerinin bir toplamından ziyade, bütünün iyiliğini öne çıkartmak ve siyasi bilince sahip olmaktır. (Gökberk, 2015)

Ne yazık ki Rousseau’nun düşüncesinde yer alan istencin ortaya çıkması ve siyasi çıkarların ortak noktada birleştirilmesi sürecinde, birçok özel iradenin bir araya gelerek genel bir istenç ile hareket etmesi oldukça zor gözükmektedir. (Demir,2012) Zira Rousseau’nun deyimi ile: “Gerçekte, bir insan olarak her bir birey bir “yurttaş” olarak taşıdığı genel istence aykırı ya da uyumsuz bir tikel istenç taşıyabilir. (Orhan, 2013)

2.4 Genel İrade

Düşünsel ve tarihsel etki açısından Toplum Sözleşmesi’nin ve hatta Rousseau‟nun tüm siyaset felsefesinin kilit taşı “genel irade” kavramıdır. Bu nedenle bu kavramın doğru anlaşılması Toplum Sözleşmesinin ve Rousseau’nun felsefesinin doğru yorumlanması noktasında önem arz etmektedir.                                                                                                                                  

Rousseau toplumdaki insanların bir araya gelmesiyle varlık kazanacak olan genel iradeye bir kutsallık atfetmiştir. (Orhan, 2012) Ona göre, genel irade kavramı, yurttaşların kendi tekil çıkarlarını değil, toplumun ortak yararını temel almasını ve bireylerin toplum içinde bütünleşmesini amaçlar. Çünkü kişiler ancak ve ancak iradelerini genel iradeye boyun eğdirirlerse gerçekten özgürlüğe ulaşabilirler. (Kalfa, Ataay; 2015) Böylelikle toplumun her bir üyesi kendini ona bağlı hissedebilir. Bu noktada genel iradenin tüm insanlığa değil bir halka özgü olması ve halkın kendi kendini eşitlik çerçevesinde idare etmesini hedeflemesi oldukça önemlidir. (Orhan, 2012) Bu açıdan genel irade hiçbir zaman değişmez, bozulmaz ve saflığını yitirmez niteliktedir. Zira bu; genel iradenin herkesin eşitliğini ve özgürlüğünü dile getirmesinden kaynaklıdır. Bütün bireylerin iyiliğini gözetmesi noktasında ise genel irade, adeta ahlakın ta kendisidir. (Ağaoğulları & Ergün, 2005). Tüm bu nedenlerden dolayı Rousseau, toplumun ve devletin genel iradeye dayanması gerektiğini savunmaktadır (Coutinho, 2000)

3. Rousseau’ya göre Egemenlik ve Yönetim Biçimleri

3.1 Rousseau’da Egemenliğin Anlamı (Egemenliğin Özellikleri, Egemenin Yasaları ve Güçler Birliği)

Rousseau devletin var olabilmesi için öncelikle egemenlikle donatılmış olması gerektiğini savunmuştur. (Tarhan,2009) Ona göre bir devlette tüm bireylerin itaat ettiği mutlak bir gücün, olması zorunludur ve bu güç siyasal iktidarın yaslanacağı yegâne kaynak olarak “genel iradenin” çıkış noktası olan ‘halktır’. (Işık,2007) Zira egemenlik halk oyunun yürütülmesinden başka bir şey değildir ve hiçbir zaman başkasına geçirilemez ve devredilemez. Ayrıca birleşimli (kolektif) bir varlık olan egemen varlığı da ancak kendisi temsil edebilir. (Rousseau, 2007)   Yani Rousseau için siyasal temsil tercih edilen bir durum değidir. Çünkü  “halk” kendi iradesini bıraktığı (vazgeçtiği) anda halk olmaktan çıkar ve egemenlik bir efendiye geçer. (Akın, 1962) Fakat, nasıl bir insanın kendi iradesinden gönüllü olarak feragat etmesi insanlıktan çıkacağı anlamına gelirse egemen halkın da egemenlik hakkından kendi rızası ile feragat etmesi ancak delilik olarak algılanabilir. (Orhan, 2012) Buradan hareketle egemenliğin ve genel iradenin devrinin mümkün olmadığı gibi kullanılmasının devrinin de mümkün olmadığı anlaşılabilir. Yani egemenliğin temsilciler vasıtasıyla kullanılması da imkânsızdır. (Rousseau, 2017)

Rousseau temsilcilerin egemen varlık olmadıklarını ve halkın egemenliğini devralamayacaklarını belirterek (Althusser, 2005) “temel kavramlar” bölümünde de belirttiğimiz üzere temsilcilerin yalnızca halkın özgür iradeleriyle seçmiş olduğu görevliler yani “seçilmiş aristokrasiler” olduğunu ifade etmiştir. (Şenel, 2004) Bu noktada Rouuseaunun siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu, bir yönetim biçimi olan “demokrasiyi” savunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

İkinci olarak değineceğimiz konu ise Rousseau için egemenliğin bölünemez olduğudur. Zira Rousseau’ya göre istenç ya geneldir ya da özeldir. (Hakyemez,1964) Dolayısıyla egemenliğin yasama ve yürütme şeklinde bir ayrımı söz konusu olamaz.  Çünkü bu erkler egemenliğin parçaları değidir; hepsi egemenliğe içkindir ve egemene aittir. (Rousseau, 2017) Bu yüzden Rousseau Egemenliğin bölünmesini, biri sadece gözlere, diğeri kollara, bir diğeri ayaklara sahip birçok bedenden tek bir insan yaratmaya benzetmiştir. (Teziç, 1991) Rousseau’ya göre yönetimin kolaylaştırılması için devletin bölümlere ayrılması ise egemenliğin bölündüğü anlamına gelmez. (Sunay, 2007) Çünkü yürütme ve yargı faaliyetleri farklı organlarca yürütülse de bunları yürütenler sadece yasamanın birer memurudur ve bu faaliyetler yasama görevi ve organına bağlıdır. (Erdinç,1974) Bu noktada egemenliğin bölünemezliği ilkesini savunan Rousseau’nun çelişkili bir tavırla, “yasama” ile “yürütme” arasındaki “kuvvetler ayrılığı” ilkesini hatırlatan ayrımlar çizmesi ise birtakım kafa karışıklığına yol açmaktadır. (Geçgin, 2012)

Bu konuya açıklık getirmek için Rousseau’nun hem kuvvetler birliğini benimseyerek mutlak bir egemenlik anlayışını hem de genel iradenin üstünlüğünü benimsemesi yönüyle de demokratik bir anlayışı aynı çatı altında birleştirdiğini söylememiz oldukça gereklidir. (Erdinç, 1974) Fakat eğer bir halk yeterince aydınlanmamışsa ve kendi içinde guruplara, partilere, cemaatlere ayrılıyorsa egemenlik işte o zaman bölünmüş demektir.  Bu noktada, Rousseau’nun; yasa yapma işini, iyiyi doğruyu bilemeyecek bir halka değil, bilge bir azınlığa atfettiğini anlamamız son derece önemlidir. (Çelik,2011) Zira Rousseau bu durumu “İnsanlara yasalar vermek için tanrılar gerek” sözleriyle yasa yapma işinin ancak ve ancak üstün zekası olan biri ya da birileri tarafından gerçekleştirileceğini ifade etmiştir. (Rousseauu,1987; Köseoğlu, 2011) Örneğin toplumda birçok meslek gurubundan farklı uzmanlık alanlarına sahip insanlar mevcuttur. Bir doktor, bir mühendis ya da bir bahçıvan ideal devlet düzeninin nasıl olması gerektiği ya da devlet yönetiminin nasıl gerçekleştrileceği konusunda bilgi sahibi olmayabilir. O halde yasa yapma görevinin yönetim bilgisinden yoksun olan kimselerin değil bu konuda yüksek bilgi birikimine sahip kimseler tarafından yapılması gerektiği önerisi son derece yerinde olucaktır. (Orhan, 2013) Zira bu kimseler genel iradenin kendilerine tanıdığı gücü sadece genel iradenin iyiliği için kullanacaktır. Eğer ki kendilerine tanınan gücü kendi çıkarları için kullanacak olurlarsa sistemin çökmesi kaçınılmaz bir durumdur. (Rousseau, 2017) Fakat Rouseau’nun tanımladığı bu ütopik demokrasi örneğinde halkın temsilcileri doğru olanın ve hakkaniyetin izinde olacakları için kendilerine tanınan gücü çıkarları doğrultusunda kullanmaları söz konusu olmayacaktır. (Işık, 2017)

3.2 Rousseau’ya göre yönetim biçimleri

İdeal yönetim hususunda Rousseau’nun net bir cevabı yoktur fakat bu kulvarda Rousseau, 3 farklı yol ön görmektedir. Bunlar demokrasi aristokrasi ve monarşi olarak üçe ayrılır. Rousseau’ya göre bu yönetim şekilleri arasında en iyi yol ise demokrasidir. 

Rousseau tanrıların bir ülkesi olsaydı, onların yönetim biçimi demokrasi olurdu, çünkü demokrasi insanların harcı değildir diyerek demokrasinin en yüce yönetim biçimi olduğunu dile getirmiştir. (Rousseau, 1993) Ne var ki düşünür gerçek demokrasinin hiç bir zaman olmadığını ve olmayacağını söyler, böyle mükemmel bir yönetimin insanlara uymayacağını, demokrasinin ancak ve ancak bir ütopya örneği olabileceğini savunur. (Urbinati ve Warren, 2008).  Çünkü ona göre egemen varlığın yönetme görevini halka ya da halkın çoğunluğuna devretmesi ve yöneticilerin sayılarının diğerlerinden fazla olmasına dayanan yönetim biçimi hiçbir zaman var olmamıştır ve olmayacaktır. (Ağaoğulları, 2006) Çünkü yasayı yapan egemen güç ile uygulayan güç aynı güçtür ve halkın her daim toplantıda olması mümkün değildir. Ayrıca demokrasi uygulanabilecek olsa bile ancak ve ancak küçük toplumlarda gerçekleştirilebilecek bir yönetim biçimidir. (Rousseau,2007) Bununla birlikte Rousseau’ya göre halkın siyasal denetim için seçtiği temsilciler yönetici oldukları süre itibarı ile yöneticiler topluluğu olarak toplumdan soyutlanmış olacaklardır. (Hakyemez, 2013) Dolayısıyla demokrasinin kelime anlamı olan “halkın egemenliği” de bir gurup yöneticiye geçtiği için anlamını yitirecektir. Kitapta değinilen bir diğer husus ise halkın yanılmaz olmadığıdır zira egemenlik bölümünde de anlatıldığı üzere yurttaşlar siyasi anlamda fikir sahibi olmayabilir ve her zaman en ‘doğruyu’ bilemeyebilirler.  Örneğin Irak’da; Saddam Hüseyini, Almanya’da; Adolf Hitleri yükselten de aslında halkın iradesiydi.  Bu nedenle, en doğru yönetimin; siyasal denetimin halkın özgürce seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu “demokrasi” olduğu (Öztekin, 2007) düşüncesinin yanında yönetim bilgisinden yoksun halkların kendi kendilerini yönetmeye çalışmaları noktasında karşılaşabilecekleri tehlikeler göz önünde bulundurulmalıdır.

Devlet yönetiminde demokrasinin en ideal yönetim biçimi olduğunu düşünse de uygulanmasının olanaksız olduğunu savunan Roussseau; monarşik rejimde ise kralların mutlak iktidarı elde etmeye çalıştıklarını ve bunun için halklarının güçsüz olmasını istediklerini savunmuştur.  Çünkü ona göre monarşik düzende yüksek makamlara gelenler, düzenbaz, entrikacı ve ahlaksız kişilerdir. Ayrıca Rousseau toplumdan soyutlanmış egemenin yani monarkın her zaman iyiyi görmesinin ve halkın yararına kararlar almasının mümkün olmadığını dile getirmiştir. Bu nedenle tek kişinin yönetimde olduğu bir düzenin değil yurttaşların birleşerek kuracağı bir siyasal sistemin olması gerekliliğini savunur. Bu sistem ise halkın iradesi ile belirlenen; toplum biliminden anlayan, kendilerinin değil, halkın yararını göz önünde tutan bir gurup bilginden oluşacaktır. Rousseau’nun “seçime dayalı aristokrasi” olarak adlandırdığı bu yönetimde bilginler halkın yararını gözettiği için devlet işleri iyi yürür. Bu noktada Rousseau’ya göre, asıl önemli olan, yasama yetkisinin halkta olmasıdır. Yürütme organı ise, yasamaya tabidir.  Bir başka deyişle, hükümet halkın efendisi değil, görevlisi olmalıdır. (Rousseau, 1993; Ağaoğulları, 2011; Hompsher-Monk; 2004:) Bu kapsamda Rousseau’nun değindiği bir diğer önemli konu ise yönetimdeki kişi sayısıdır. Ona göre hükümet ne kadar az kişinin elinde olursa bireysel çıkarlar ve haksızlıklar da bir o kadar fazla olur dolayısıyla da sistem çökmeye o kadar müsait olurZira güç ne kadar az kişiye paylaştırılırsa, herkese o kadar çok pay düşecektir. Bu nedenle Rousseau devletlerin büyüklüğü ve yönetim biçimleri arasında bir ilişki kurmuştur. Ona göre demokrasi yönetimi küçük devletlere, aristokrasi yönetimi orta devletlere, monarşi yönetimi ise büyük devletlere elverişli gelmektedir. Yani devletin büyüklüğü ile yöneticiler arasında ters bir orantı bulunmaktadır.

Sonuç ve Genel Değerlendirme

Bu çalışmanın amacı Rousseau ve Toplum Sözleşmesi üzerine gerçekleştirilecek olan akademik çalışmalara kaynaklık etmektir.

Rousseau Aydınlanma döneminde fikirleriyle Fransız Devrimini etkileyen, devrimin “özgürlük, eşitlik ve adalet” anlayışlarının şekillenmesinde çok büyük bir rol üstlenen nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Hayatını idame ettiği süre içerisinde farklı alanlarda birçok eser yayımlamasının yanı sıra başat bir siyaset felsefesi olma özelliği taşıyan “Toplum Sözleşmesi” adlı eserini kaleme almıştır. Yazıldığı günden itibaren toplumda büyük bir yankı uyandıran bu eser devlet ve yurttaş arasında olması gereken ilişkiye dair fikir verdiği için özellikle siyaset biliminine ilgi duyanların okuması gereken klasik kitaplarından biri olarak yerini korumaya devam etmektedir.

Çalışmamızın amacı doğrultusunda Rousseau’nun kaleme almış olduğu bu eser ayrıntılı bir şekilde incelenmiştir. Bu kapsamda Rousseau’ nun; ideal devlet düzeninin nasıl olması gerektiği, devlet yönetiminin nasıl gerçekleştrileceği ve doğal hukuk düzeninin hangi koşullar altında sağlanabileceği hakkındaki görüşleri belirlenmiş, Rousseau’nun doğru bir siyasal toplumun temellerini ortaya koyabilmek için sunduğu öneriler analiz edilmiştir.

Eserin analizi süresince; incelenen birçok çalışmada dikkatleri üzerine çeken en temel husus araştırmacıların Rousseau’nun kendisiyle çelişen ve çatışan, düşüncelere sahip olduğunu düşünmesidir. Nitekim Toplum Sözleşmesi eserinin okurları da bu nedenden ötürü Rousseau’yu anlaşılması güç bir düşünür olarak nitelendirir. Fransız araştırmacı Lecercle’nin bu konu üzerine söyledikleri de okurların görüşlerini destekler nitelikte. Lecercle’a göre “Konuşmada bir bireycilik patlaması görülmek istenmiş ve hemen ardından Toplum Sözleşmesi ile sert bir devletçiliğe teslim olma olayının varlığı ileri sürülmüş. Bunun da etkisiyle “Toplum Sözleşmesinde şüphesiz, çelişmeler oluşmuştur.”  Bu görüşe karşılık Türk akademisyen Prof. Dr. Mehmet Ali Ağaoğulları  “yapılan eleştirilerde belli bir haklılık payı olduğunu ancak söz konusu çelişkilerin Rousseau’nun düşüncesinin dışsal görünümü içinde bulunduğu ve yüzeysel bir nitelik taşıdığını ileri sürmüş, “Toplum Sözleşmesi’nin özüne inildiği zaman mutlak yargılara ulaşıldığı ve düşünsel bütünlüğün farkına varıldığını öne sürmüştür. Eleştirilerin odak noktasını oluşturan Rousseau ise yüzyıllar önce kendisini “Ben çelişkiye düşmeyi, önyargıya düşmeye tercih ederim.” sözleriyle savunmuştur.

            Rousseau’ nun tıpkı düşüncelerinde olduğu gibi, kullandığı üslûp ve ifade biçimi ile de dikkatleri üzerine çekmesi üzerinde durulması gereken en temel konulardan birisidir Zira Toplum Sözleşmesinde benimsediği iddialı ve çarpıcı üslubu, Rousseau’yu eserlerini halk diliyle yazmış olan diğer filozoflardan ayırmıştır.

Sonuç olarak günümüz demokrasi anlayışının oluşumunda Rousseau’nun kaleme aldığı Toplum Sözleşmesi adlı bu eser siyasal bir toplumun temellerinin nasıl atılması gerektiği konusunda aydınlatıcı bir rol üstlenmiş, gerek geçmiş gerekse günümüz toplumlarının siyaset anlayışlarının gelişiminde kilit bir rol üstlenmiştir.

KAYNAKÇA

Akdemir, Ferhat. (2009). Sivil ve Politik Toplumun Kurucu Unsuru Olarak Toplum Sözleşmesi: Hobbes ve Locke Örnekleminde Karşılaştırılmalı Bir Analiz Değerlendirilmesi. Ekev Akademi Dergisi. Ss: 334.

Dursunoğlu, İsmail. (2017). Sosyal Medya ve Siyasal Davranış İlişkisi. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi. Ss: 1581.l

Malkoç, Enver Sinan. (2017). Siyasi Yönetimde Meşrutiyet Sorunu. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi. Ss :87.

Nar, Mehmet Şükrü. (2015). Jean-Jacques Rousseau’nun Doğal Hukuk Anlayışı Üzerine Antropolojik Bir Değerlendirme. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi. Ss: 59

Rousseau, J. J. (1987). Toplum Sözleşmesi, 2. baskı, çev. V. Günyol, İstanbul: Adam.

Işık, Salim. (2017). J. J. Rousseau ve Egemenlik Anlayışı üzerine. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 8 (2), 79-98. DOI: 10.21492/inuhfd.336067

Coşkun, Seyit. (2013). Çağdaş Siyaset Felsefesinde Negatif ve Pozitif Özgürlük Ayrımı. Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Ankara. Ss:18

Köseoğlu, Belde. (2012). Toplum Sözleşmesi Kuramcılarında “Hak” ve “Özgürlük” Kavramları. Maltepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı Felsefe ve Sosyal Politika Programı Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.  Ss:8

Zabunoğlu, Gökçe. (2016) Toplum Sözleşmesi Bağlamında John Locke’un Devlet Anlayışı. İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7 Sayı:2

Durmuş, Şenol. (2010) Jean Jacques Rousseau’ da Bazı Temel Kavramlar Ve Doğal Din Anlayışı, Yüksek Lisans Tezi. Erzurum. Ss:2

Duman, Fatih. (2006). Aydınlanma Eleştirisinden Devrim Karşıtlığına: Liberal-Muhafazakar Bir Düşünür Olarak Edmund Burke. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi Anabilim Dalı. Doktora Tezi. Ankara Ss: 2007

Ekşici, Zeynep. (2019). Jean Jacques Rousseau’nun Aydınlanma Eleştirisi Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi Felsefe Anabilim Dalı Türk İslâm Düşünce Tarihi Programı. Denizli.

Türkmenoğlu, T. (2004) Jean Jacques Rousseau’da Özgürlük Sorunu, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara

Ünlüeroğlugil, Barkın. (2018). Mustafa Kemal Atatürk, Jean-Jacques Rousseau'nun Görüşlerinden Ne Kadar Etkilendi? https://wannart.com/icerik/7396-mustafa-kemal-ataturk-jean-jacques-rousseaunun-goruslerinden-ne-kadar-etkilendi

Çakır, Nesrin. (2017). İletişim Bilimini Rousseau’dan Okumak: ‘Kötü’ Yanlarımızın Sonucu mu, ‘İyi’ Yanlarımızın Katkısı mı? Türk Eğitim Bilimleri Dergisi Bahar 2009, 7(2), 237-

Çiğdem, A., (2015). Aydınlanma Düşüncesi, İstanbul: İletişim Yayınları.

Cheanu, Pierre. (2000), Aydınlanma Çağı Avrupa Uygarlığı, (İzmir: Dokuz Eylül Yayınları), (Çev.: M. Ali Kılıçbay).

Çınar, Yusuf. (2017) Uluslararası İlişkilerde Aydınlanma Faktörü. Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Ss:3

Coşkun, Cüneyt. (2016) Aydınlanma Dönemi’nin Entelektüel Tavrı Açısından Tarihi İçindeki Yeri. Kafkas Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. ORCID ID: 0000-0003-4369-8704

Işık, Salim. (2017). J. J. Rousseau ve Egemenlik Anlayışı Üzerine İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. Cilt:8 Sayı:2

Cassier, Ernst. (1984). Devlet Efsanesi. Çev: Necla Arat. İstanbul: Remzi Kitabevi

Çüçen, Kadir. (2013). Batı Aydınlanmasının Düşünsel Kökenleri ve Eleştirisi. Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Atatürk’ün Doğumunun 125. Yılı ve Cumhuriyetimizin 83. Yılı Özel Sayısı Ss:28

Rousseau, J.J. 2008. Siyasal Fragmanlar. Çev. İsmail Yerguz. Say Yayınları. İstanbul.

Şahin, K. (2009), Küreselleşme Tartışmaları Işığında Ulus Devlet, İstanbul: Yeniyüzyıl Yayınları. Ss:129

Akay, Yusuf Mehmet. (2017). Aydınlanma’nın Uluslararası İlişkiler Disiplinine Etkileri. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı. Konya Ss:

Çöllü, İbrahim. (2019). Devletin Kökenleri ve Gelişimiyle İlgili Teoriler.

Kılıç, Yavuz. (2017). Hobbes, Locke ve Rousseau’da “Doğa Durumu” Düşüncesi. Adnan Menderes Üniversitesi Felsefe Bölümü. Temaşa Erciyes Üniversitesi Felsefe Bölümü Dergisi Ss:28

Yıldırım, Ömer. (2019). Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları. Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı. Atatürk Üniversitesi.

Gürbüz, Ahmet. (2003). J. J. Rousseau ve Toplum SözleşmesiKuramı’nın Değeri. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı: 4

İşler, Erdal. (2019). Thomas Hobbes ve J. J. Rousseau’da İnsan Doğası ve Barışın Olanağ Felsefe Anabilim Dalı Felsefe Tezli Yüksek Lisans Programı.Yüksek Lisans Tezi. Ss:4

Mehmet Evren. (2015). Locke ve Rousseau’nun Doğa Durumu ve Mülkiyet Anlayışlarının Karşılaştırılması.Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. Ss: 30-36

Dore, Fatma. (2016). Doğal İnsan Üzerine Montaigne ve Rousseau. Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi. Sayı:22. Ss: 62

Ağaoğulları, Mehmet Ali (2006) Ulus- Devlet ya da Halkın Egemenliği, İmge Kitabevi, Ankara. Ss: 9

Rousseau, J.J. (1995). İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı. (Çev. R.H. İleri). İstanbul. Say Yayınları.

Ağırman, Ferhat. (2018). Hobbes ve Rousseau’nun Devlet Kuramlarında Doğa Durumu. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. Ss: 119

The Logic of Sociology. (2014). Fransız Devrimi Arifesinde Küçük Burjuva İdeolojisi ve  Jean Jack Rousseau. http://sosyolojiyianlamak.blogspot.com/2014/01/fransiz-devrimi-arifesinde-kucuk.html

Orhan, Özgüç. (2013). Jean Jacques Rousseau’da Sivil Din Kavramı. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. Cilt: 68. No: 3. Ss:29

Ağaoğulları, M. A. (2011), Socrates’ten Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, İstanbul: İletişim.

Kymlica, W. (2006). Çağdaş Siyaset Felsefesine Giriş, Çev: E. Kılıç, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul

Ünal, Yaşar (2012). Egemenliğin Kurucu Unsurları ve Bireyin Otonomluğu. Kelam Araştırmaları.  Ss:233

Tannenbaum, D.- Schultz, D., 2007, Siyasi Düşünce Tarihi Filozoflar ve Fikirleri, Çev: F. Demirci, Adres Yayınları, Ankara

Çelik, Sara. (2012). Modern Felsefe-Jean Jacques Rousseau. Anadolu Üniversitesi Yayınları. Eskişehir. Yayın No: 2588

Gökberk, Macit. (1995) Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul

Kalfa, Ceren., Ataay, Faruk. (2015). Rousseau ve Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışı. Alternatif Politika. Cilt: 7. Sayı:3. Ss:3

Ağaoğulları, M. A., & Ergün, R. (2005). Kral Devletten Ulus Devlete. Ankara: İmge Kitabevi.

Tarhan, Gülce. (2009). Rousseau ve Sieyes’de Egemenlik Kuramı. Felsefe ve Toplumsal Bilimlerde Diyaloglar. Sayı:2/4

Rousseau, Jean Jacques. (1964) The First and Second Discourses. Der.: Roger D. Masters. New York: St. Martin‟s Press.

Rousseau Jean Jacques. (2006) Toplum Sözleşmesi. Çev.: Vedat Günyol. Ġstanbul: ĠĢ Bankası Yayınları.

Louis Althusser. (2005) Montesquieu Siyaset ve Tarih, Çev. Ahmet Öz, İstanbul, İthaki Yayınevi, Mayıs Ss: 85.

Şenel, Alaeddin. (2004). Siyasal Düşünceler Tarihi, 11. Kısaltılmış Bası, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara

Sunay, Reyhan (2007) Tartışılan Egemenlik. Yetkin Yayınları. Ankara.

Geçgin, Tuğba. (2012). Rousseau’nun Toplum Sözleşmesinin Fransız İhtilali Üzerindeki Etkisi. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. İstanbul

Erdinç, Tahsin. (1974) "Jean-Jacques Rousseau, Görüşleri ve Demokratik Sistem Üzerindeki Etkileri", İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt 40, Sayı 1 – 4. Ss: 289 – 327.

Çelik, İ. (2011). Kuvvetler Ayrılığı: Bir İndirgeme ve Dönüşüm. Liberal Düşünce, 16 (64). 135-159

Urbinati, N. ve Warren, M. E. (2008). “The Concept of Representation in Contemporary Democratic Theory”, Annual Review of Political Science, Sayı: 11, ss. 387–412.

Ağaoğulları, Mehmet Ali. (2006) Ulus- Devlet ya da Halkın Egemenliği, İmge Kitabevi, Ankara

Hakyemez, Y. (2003). Çoğunlukçu Demokrasi Anlayışı Rousseau ve Türk Yasaları Üzerindeki Etkisi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 52 (4) 

Öztekin, Ali, Siyaset Bilimine Giriş, Siyasal Kitabevi, Ankara.


Sayfayı Paylaş :