

4. sınıf öğrencilerimiz için kitap listesi; Modern Avrupa Düşüncesi, Çağdaş Eleştirel Kuram ve Teoriler, Manifestolar, Teknoloji, Nöroloji ve Düşünce (16-19. yy), Teknoloji, Nöroloji ve Düşünce (19.yy - Günümüz) ve Etik: Kuramlar ve Güncel Tartışmalar kategorilerinden oluşmaktadır.
MODERN AVRUPA DÜŞÜNCESİ | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 |
Devrim
Çağı: |
Eric John Ernest Hobsbawm | Dost Kitabevi | 384 |
19. yüzyılda Fransa ve İngiltere’den yayılan çifte devrim, başta Avrupa olmak üzere bütün dünyanın çehresini değiştirdi. Avrupa’nın sınırları yeniden çizildi. Bütün dünya, kapitalist endüstrinin ihtiyaçlarına yönelik, İngiltere merkezli yeni ve şiddetli bir Batı sömürgeciliği dalgasına maruz kaldı. Yeni üretim tarzları, eskilerinin yerini alırken, insanlık daha önce görülmemiş trajedilere sahne oldu. Avrupa 1848’e kadar, burjuva liberalizmine karşı dayanışmacılığı, kolektivizmi, ‘sosyalizm’i öne çıkartan emek hareketlerine tanık oldu. |
2 |
Meditasyonlar: |
Rene Descartes | Alfa Yay. | 135 |
Descartes, Tanrı’nın varlığını ve insan ruhu ile bedeninin birbirinden ayrı olduğunu kanıtlamaya çalışır Metafizik Üzerine Düşünceler’de. Döneminin bilimlerine sağlam bir temel oluşturma kaygısıyla inzivaya çekilip kendini toplumdan soyutlayan bir düşünürün içsel yolculuğunu anlatır. Descartes, eserinin başından sonuna kadar sistemli bir kuşku yöntemiyle hareket eder. Başka bir deyişle doğru olarak bildiği ne varsa hepsini bir kenara atıp tüm önyargılarından ve temelsiz inançlarından arınarak yol alır. Bir yandan da insanın her şeyden kuşku duyabileceğini, ama bir tek kendi varlığından kuşku duyamayacağını temellendirmeye çalışır. Sonunda açık ve seçik olarak algılanan her şeyin doğru olduğu yargısına varsa da, zihnin güvenilirliğiyle ilgili kökleşmiş kuşkularının hâlâ kendisini rahatsız ettiğini fark eder. Bunlardan, ancak kendi içinde bulduğu ve dolayısıyla var olan bir Tanrı’dan gelebileceğine inandığı Tanrı fikri üzerine tefekküre dalarak kurtulabileceğini anlar. Türçeye ilk kez Latinceden çevrilen Metafizik Üzerine Düşünceler; Tanrı, ruh, akıl, zihin, varlık gibi felsefenin temel kavramları üzerine eğilerek okuyucuyu felsefi bir sorgulamanın içine çekiyor. |
3 |
Batı
Düşüncesi: |
Ahmet Cevizci, Kasım Küçükalp | İsam Yay. | 252 |
Cornford'un konferanslarından meydana gelmiş, İlk Doğa Filozofları Sokrates, Platon ve Aristoteles'i anlamak için son derece kolay anlaşılır ve açıklayıcı bir başlangıç kitabı. |
4 | Toplum Sözleşmesi | Jean Jacques Rousseau | Litera Yay. | 176 |
Hükümdara, ilahi olduğu düşünülen yetkilerini ne şekilde kullanırsa, kendisi için daha büyük bir menfaat elde edeceğini öğreten eserlerin dönemi bir süre önce kapanmıştı. Machiavelli ile Rousseau arasındaki dönemde, hükümdarın otoritesinin hangi şartlar altında meşru olacağı tartışılmaya başlanmış ve artık bu otoritenin ilahi bir temele dayandığından bahsedilmez olmuştu. Halkın sahip olduğu hakların temellendirilmesi ve ‘Rıza’ kavramının gündeme gelmesi de yine ondan önce atılmış adımlardı. Rousseau tüm bu kazanımları, halkın yararına daha da genişletip temellendirmiş, hükümdarın yönetme yetkisini halkın çıkarı çerçevesinde ele alıp bu ‘halkın’ da, en azından Hobbes’un anladığı şekilde burjuvadan ibaret olmadığını, o devletin topraklarında yaşayan herkes olduğunu açık bir şekilde ifade etmiştir. Toplum Sözleşmesi’ni devrimci bir eser haline getiren biraz da bu taraflarıdır. Fransız Devrimi’ni bir burjuva darbesi olmaktan çıkarıp toplu bir başkaldırı haline dönüştüren onun bu cesur hamlesidir. Nitekim Robespierre onu “Kutsal Adam” olarak selamlamıştır. Aydınlanma’yı zirvesine ulaştıran Kant’ın çalışma odasındaki tek düşünür portresi Rousseau’ya aittir ve Alman İdealizminin zirvesini temsil eden Hegel’in gençlik kahramanı da odur. |
5 | Devlete Karşı İnsan | Herbert Spencer | Litera Yay. | 279 |
Artık, devletin, toplumun çıkarı adına bireylerin özgürlüklerine ne kadar müdahele edebileceği değil, devletin, toplumun yararı diyerek müdahil olduğu alanların daha ne kadarından çekilmesi gerektiği tartışılmaya başlanmıştır. Herbert Spencer bu eserinde klasik liberallerin her hangi bir mahsur görmediği hatta destekledikleri devlet müdahelelerini de şiddetle eleştirmiş ve devletin eğitimden, genel sağlıktan, şehir planlaması, konut yapımı gibi konulardan bile elini ayağını çekmesi gerektiğini savunmuştur. Zira Devlet hantal yapısı ve iş bilmezliği ile halkın yararı diyerek yaptığı işlerde bile halkı zarara uğratmaktadır. Hatta insanlığı ileriye götüren keşiflerin ve düşüncelerin hiçbirinin arkasında devlet yoktur. Bu kazanımlar devlete rağmen elde edilmiştir. |
6 | Makine İnsan | La Mettrie | Fol Kitap | 224 |
Bu kitap bir felsefe klasiğidir. Elbette her klasik gibi belli bedeller ödemek zorunda kaldı. 18. yüzyılın ortalarında isimsiz olarak yayımlanması ile birlikte öfkeli protestolara maruz kaldı. Yayıncısı, Kilise Meclisine çağrıldı: Kitabın bütün nüshaları yok edilmeli; yazarın kimliği ifşa edilmeli ve bir daha böyle bir ‘suç/günah’ işlemeyeceğine dair kutsal bir yemin içmeliydi. Tabii ki her yasaklı kitap gibi, düşünce dünyamızı değiştirmesine hiçbir şey engel olamadı. Neden mi? Çünkü bağnazlığın silahları hakikati savunanları yok edebilirse de, hakikatin kendisini asla yok edemez. |
7 | Yaşamın Metafiziği: Hegel'de Doğa, Tarih ve Alışkanlık | V. Metin Demir | Küre Yay. | 382 |
Kitap, hem metafizikten tarih düşüncesine kadar tüm Hegel sistemini anlaşılır bir şekilde özetlemekte hem de Hegel’e dair özgün bir okuma sunmaktadır. Ayrıca Hegel’i, diğer çağdaş filozoflar ve kognitif bilimlerdeki güncel gelişmelerle diyaloga sokarak onu günümüzde yeniden tartışmaya davet etmektedir. |
8 | Faust | Johann Wolfgang Goethe | Doğu Batı Yay. | 575 |
Önce
halk efsanelerinde, adı meçhule karışmış ozanlar söylediler bu ateşin
hikayeyi. |
9 | Mülkiyet Nedir? | Pierre Joseph Proudhon | Litera Yay. | 338 |
Hükümdar, ilahi bir yetkiyle hükmeden kişi olmaktan çıkınca, hangi yetkiyle hükmettiği sorgulanmaya başlanmıştı. Bu sorgulamaların odağında Devletin kendisi de vardı. Gerçekte ne olduğu ve Devlet adına hükmettiklerini söyleyenlerin hükmetme meşruiyetlerini nereden aldıkları sorulmaya başlayınca, böyle bir meşruiyetin olmadığını söyleyen birilerinin çıkması kaçınılmaz hale geldi. Zira Devlet’e, korunması şartıyla meşruiyet kazandıran Mülkiyet artık hırsızlık olarak görülüyor ve “İnsanlar kendi özgürlüklerinin bir kısmından devlet lehine fedakarlıkta bulunarak, devlet çatısı altında daha büyük bir özgürlüğe sahip olurlar” düsturu da reddediliyordu. Proudhon’un yaptığı tam olarak buydu. Ona göre Devlet bir köleleştirme aygıtıydı, mülkiyeti eline geçirmiş olan hırsızlar adına ve onlarla birlikte, vergi veren, askere giden, kanunnamelere, yasalara uyması istenen, her an ölüme hazır olması beklenen insanları köleleştiren bir kurumdu. Bu anlamda devredilen özgürlükler karşılığında alınan şey de daha büyük bir özgürlük değil daha ağır bir boyunduruk oluyordu. |
10 | Ekmeğin Fethi | P. A. Kropotkin | Afrika Yay. | 337 |
“Canavarı zapturapt altında tutmak için” aynı yönteme Roma’da, hatta dört bin yıl öncenin Mısır’ında da başvurulmuştu; tarihin tüm zamanlarında bütün zorbalar, krallar, imparatorlar yeniden kırbacı ellerine almadan önce biraz soluklanması için halkın önüne nihayet bir parça ekmek atacakları zamanı daima şaşmaz bir şekilde hesaplayabilmişlerdir. O bakımdan ‘pratik’ insanların da aynı yönteme övgüler yağdırmaları son derece doğal: Ne olursa olsun, tek ki ücretli emeğe dokunulmasın! Gerçekten de, Mısır firavunlarının bile yararlandıkları bir yöntem şuracıkta dururken ekmek meselesi için kafa patlatmaya değer mi! |
11 | Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni | Friedrich Engels | Yordam Kitap | 240 |
Friedrich Engels, Amerikalı antropolog Lewis H. Morgan’ın araştırmalarından hareketle kaleme aldığını özel olarak vurguladığı bu kitabında, Karl Marx’ın aynı araştırmalar hakkındaki kapsamlı notlarından ve Kapital adlı eserinden de yararlanarak, insanlığın tarihsel gelişimiyle ilgili özgün sonuçlara ulaşıyor. Kendi araştırmalarına yaslanarak tartışmaların kapsamını genişleten Engels, ele alınan tarihsel süreçlerin iktisadi temellerine açıklık kazandırıyor. |
ÇAĞDAŞ ELEŞTİREL KURAM VE TEORİLER | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 | Tüketim Toplumu | Jean Baudrillard | Ayrıntı Yay. | 272 |
Çağımızın önemli filozoflarından Baudrillard bu kitabında, çarpık tüketim anlayışını ele alıyor. Gerçek ihtiyaçlar ile sahte ihtiyaçlar arasındaki ayrımın ortadan kalktığı tüketim toplumunda birey tüketim mallarını satın almanın ve bunları sergilemenin toplumsal bir ayrıcalık ve prestij getirdiğine inanır. Böylece genel bir toplumsal farklılaşma mantığı ortaya çıkar. İhtiyaç artık bir nesneye duyulan ihtiyaçtan çok, bir farklılaşma ihtiyacıdır. Tüketici tek tek nesnelere değil, mal ve hizmetler sistemini bütünüyle satın almaya yönlendirilir; bu süreçte bir yandan kendini toplumsal olarak diğerlerinden ayırt ettiğine inanırken, bir yandan da tüketim toplumuyla bütünleşir. Dolayısıyla tüketmek birey için bir zorunluğa dönüşür. Bu anlamda tüketim bireyin özgür bir etkinliği değildir. |
2 | Kültür Endüstrisi Kültür Yönetimi | Theodor W. Adorno | İletişim Yay. | 152 |
Adorno
"Kültür Endüstrisi" kavramını Nazizm sona ererken ortaya atar
(1944). Yıllar sonra bu kavrama geri dönerek "Kültür Endüstrisine Genel
Bir Bakış" makalesini yazar (1963). Bu arada "Kültür ve
Yönetim" üzerine düşüncelerini de yayınlamıştır (1960). Bu kitapta
derlenen yukarıdaki üç yazı, gerek kültür kuramı, gerekse kültürel hayatın
dönüşümü konusundaki eleştirel çalışmaların vazgeçilmez kaynaklarını
oluşturur. 19. yüzyılda, Endüstri Devrimi'nin akılcılığına karşıt bir anlamda
tanımlanan sanatın nasıl giderek maddi üretim süreçlerine ve onları yöneten
akla yenik düştüğünü anlatırlar. Endüstriyel mantığın ve bürokratik işletme
disiplinlerinin denetimine giren modern sanatın özerkliğini ve
eleştirelliğini yitirmesini incelerler. Adorno'nun düşüncelerinin ufkunda,
kültür ve sanat yönetiminin zamanımızdaki baş döndürücü yükselişini
izleriz. |
3 | Özne ve İktidar | Michel Foucault | Ayrıntı Yay. | 320 |
Özne ve İktidar'da bir araya getiren metinler, Descartes'in günümüze Batı düşüncesinde neredeyse vazgeçilmez bir yer tutan özne ve bilinç felsefesinin hâkimiyetini sarsan yeni bir düşünme biçimini temsil ediyor. 1960'lı yıllardan itibaren özellikle Nietzsche ve Heidegger'in etkisiyle ortaya çıkan bu yeni düşünme biçimi. Foucault'nun "antropojizm" olarak adlandırdığı ve öncelikle insanı ve insan doğasını felsefi düşünce için çıkış noktası olarak alan, özelde ise öznede ve bilinçte yoğunlaşan geleneği hedef alıyordu. |
4 |
Cinsiyet
Belası: |
Judith Butler | Metis Yay. | 248 |
1990'da yayımlandığında feminist kuramda ve toplumsal cinsiyet araştırmalarında çığır açan, queer kuramın öncü metinlerinden sayılan Cinsiyet Belası nihayet Türkçede. Judith Butler'ın cinsiyetin ne ölçüde "doğal" olduğunu sorgulayarak cinsiyetin performatif yapısına dair kışkırtıcı savını ilk kez ortaya koyduğu bu metin, birbiriyle bağlantılı pek çok tartışmayı birden barındırıyor. |
5 | Aklı Karışıklar İçin Kılavuz | E.F. Schumacher | Küre Yay. | 167 |
Mabetsiz
yaşamak mümkün olabilir, fakat dinsiz, yani bütün zevk ve acısı, heyecan ve
memnunluğu, incelik ve kabalığı ile “olağan hayat” düzeyinin üstündeki Yüksek
Kademelerle temas kurmanın ve onlara doğru gelişmenin sistemli çalışması
içinde olmaksızın yaşamak mümkün değildir. Modern dünyanın dinsiz yaşama
deneyimi başarısız oldu. Bir kez bunu kavradık mı “Modernlik-Sonrası”
görevlerimizin neler olduğunu anlarız. |
6 | Şeffaflık Toplumu | Byung-Chul Han | Metis Yay. | 84 |
“Şeffaflık neoliberal bir aygıttır. Enformasyona dönüştürmek amacıyla her şeyi içine girmeye zorlar. Günümüzün gayrı maddi üretim ilişkileri koşullarında daha fazla enformasyon ve daha fazla iletişim, üretkenlik ve hızda artış demektir. Buna karşılık gizlilik, yabancılık ve ötekilik sınırsız iletişime engel oluşturur. Şeffaflık adına bunlardan kurtulmak gerekir. “Şeffaflık insanı camlaştırır. Şiddeti de buradadır. Sınırsız özgürlük ve iletişim topyekûn kontrol ve gözetime dönüşüyor. Sosyal medya da giderek toplumsallığı disiplin altına alan ve sömüren dijital panoptikonlara benziyor daha çok.
“Şeffaflık bir ideolojidir. Bütün ideolojiler gibi onun da mistik hale
getirilmiş ve mutlaklaştırılmış olumlu bir çekirdeği vardır. Şeffaflığın tehlikesi
de bu ideolojikleşmededir. Totalize edilirse şiddete yol açar.” |
7 | Yönteme Karşı | Paul Feyerabend | Ayrıntı Yay. | 384 |
Dünyayı anlama ve anlamlandırma biçimlerinden biri olan bilimin, modernizmle birlikte oturduğu iktidar koltuğunu tartışıyor. Bilim tek yol mudur? Batı biliminin henüz tam olarak nüfuz etmediği kültürde ve zamanlarda yaşayanlar, hayatın önlerine koyduğu sorunları aşıp ayakta kalmamışlar mıydı? Daha sonra da kalamazlar mıydı? (Bu soruya bugün, yani onların öz kaynakları ve kültürleri tahrip edilmişken olumlu yanıt vermek zordur belki. Soru, bunun kimin eseri olduğudur...) Bilimi “Bilim” yapan, yani bilimin söylediğini tek doğru derecesine yükselten, bunun böyle olduğuna bizi ikna eden nedir? Akla yatkınlığı mı? Deneyle ispatlanabilir olması mı? “İyi” sonuçlar alması mı? Kısaca bilimin yöntemini; akılcılığı, onun kullandığı araçları sorgulayarak ezberimizi bozuyor Feyerabend. Peki Batı biliminin, “akılcılığı” yöntem olarak kullanmaktan başka şansı yok mudur? Elbette vardır: Bilimsel devrimler söz konusu olduğunda yani paradigmanın değişikliğe uğradığı sıçrama anlarında, “akılcılığın” nasıl ihlal edildiğini tarihsel örneklere (Galileo örneğinde olduğu gibi) dayanarak gözler önüne seriyor Feyerabend. |
8 | İki Kültürü Aşmak | Kolektif | Metis Yay. | 328 |
İki Kültürü Aşmak bu ayrımın tarihselliğini araştırıyor. Kitabın temel tezi, modern dünya sistemini önceleyen insan yaşamında böyle iki farklı bilgi biçiminin varolmadığı, bugün "disiplin" diye adlandırdığımız kutucukların, asıl olarak on dokuzuncu. yüzyılda yaratıldıklarıdır. Dikkatli okurlarımız bu temayı Sosyal Bilimleri Açın raporundan hatırlayacaklar: Orada bir problem olarak tarif edilen ve sorgulanan konu, bir araştırma projesine dönüştürülmüş ve birçok yazarın katkılarıyla kapsamlı ve zevkle okunacak, eleştirel bir bilim tarihi çıkmış ortaya. |
9 | Geleneksel ve Eleştirel Kuram | Alan F. Chalmers | Yapı Kredi Yay. | 506 |
Frankfurt Okulu’nun temsilcilerinden Max Horkheimer’in seçme makaleleri birarada. Yeni bir Marksist kuram oluşturma çabalarının ürünü olan makalelerde, Batı felsefesinin ana kavramları üzerinden, felsefe ve toplum bilimlerinin nasıl bütünleşebileceğine ilişkin yanıtlar bulmak mümkün. Kitapla aynı adı taşıyan "Geleneksel ve Eleştirel Kuram" makalesi ise, Horkheimer’in en önemli çalışmalarından birini oluşturuyor. |
10 | Gerçekçiler İçin Ütopya | Rutger Bregman | Domingo Yayınevi | 328 |
Frankfurt Okulu’nun temsilcilerinden Max Horkheimer’in seçme makaleleri birarada. Yeni bir Marksist kuram oluşturma çabalarının ürünü olan makalelerde, Batı felsefesinin ana kavramları üzerinden, felsefe ve toplum bilimlerinin nasıl bütünleşebileceğine ilişkin yanıtlar bulmak mümkün. Kitapla aynı adı taşıyan "Geleneksel ve Eleştirel Kuram" makalesi ise, Horkheimer’in en önemli çalışmalarından birini oluşturuyor. |
MANİFESTOLAR | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 | Komünist Manifesto | Friedrich Engels, Karl Marx | İletişim Yay. | 92 |
“Avrupa’da bir heyûla dolanıyor – komünizm heyûlası.” “Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!” Komünist Manifesto’nun ilk ve özellikle son cümleleri, yüz yetmiş yıldır, bu kısa metni hiç okumamış olanların bile kulağına çalınmış olmalıdır. Ki, bütün dünyada modern zamanların en fazla okunan, en fazla yayımlanan ve en fazla yasaklanan, kovuşturulan metinlerinden birinden söz ediyoruz. Siyasi etkisi yanında, diliyle, belâgatiyle, “havasıyla” da, modern zamanların temel metinlerinden biri olduğu kuşkusuzdur. Marx ve Engels’in, yüz yetmiş yıl önce kurulan enternasyonal Komünist Parti’nin ana ilkelerini ve programının genel çerçevesini ortaya koymak üzere kaleme aldıkları Manifesto, adı üstünde, modern komünist fikriyatın temel metni kabul edilir. Marx ve Engels’in en kolay okunur metinleridir. Somut tarihsel göndermelerinin, pratik savlarının ötesinde tarihe, topluma, ekonomiye, insana, insanlığa bakış için bir mercek sunar. Marx ve Engels’in yeni basımlarına düştükleri şerhler, bu kısa metnin, bizzat yazarlarınca, işlenmeye açık bir cevher olarak düşünüldüğünü gösterir. Yine bu şerhlerde, sosyalizmle komünizm arasındaki bağ ve farklara da değinilmiştir. Dünyayı değiştirme azmiyle, bu azmin bir parçası olan dünyayı anlama tutkusuyla yazılmış olan Komünist Parti Manifestosu, bizzat o azmin ve o tutkunun tarihî timsallerindendir. Bu, onun ufkunu, münferit komünist parti ve hareketlerin de ötesine taşır. |
2 | Doksan Beş Tez | Martin Luther | İş Bankası Yay. | 84 |
Martin Luther (1483-1546): Reform’un temellerini atan Alman ilahiyatçı, besteci, rahip ve keşiş. Orta halli bir ailenin çocuğudur. Önce Magdeburg Latin okulunda, daha sonra Erfurt Üniversitesi’nde eğitim aldı. 1511’de doktora derecesi aldı, ilahiyat ve felsefe dersleri verdi. 1515’te Saksonya ve Türingiya bölgesindeki kiliselerden sorumlu piskopos naibi oldu. 1517 yılında endüljansları eleştiren Doksan Beş Tez’ini Albrecht von Brandenburg’a gönderdi. Bu tezler kısa sürede önce Almanya’ya, iki ay gibi kısa bir sürede de Avrupa’ya yayıldı. Yazdığı önemli eserlerle kendi kilisesinin ve Protestanlığın temellerini attı. İncil’i Almancaya çevirdi, genel ibadet törenlerini düzenledi. |
3 | HAKLARA DAİR TEMEL MANİFESTOLAR: İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, Veda Hutbesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Mahkeme Usul ve Esasları hariç 1,4,6,7. Protokollerle) ve Afrika İnsan Hakları Sözleşmesi (İlk 29 madde) |
|
|||
4 | Ebedi Barış Üzerine Felsefi Bir Tasarı | Immanuel Kant | Fol Kitap | 96 |
Bu
eser, Alman filozof Immanuel Kant’ın, insanlığın en eski arayışlarından biri
olan “Barışı nasıl tesis etmeli?” sorusuna cevap arayışının ürünüdür. Kant’ın bu eserini, sömürgecilik faaliyetlerinin ve ülkelerin güç yoluyla ilhak edilişinin yoğun olarak görüldüğü bir dönemde kaleme almış olması şüphesiz rastlantı değildir. Fransa ve Prusya arasındaki Basel Barış Antlaşması’ndan (1795) Birleşmiş Milletler’e ve ‘ebedî’ barışla ilgili her düşüncemizde Kant’ın bu eserinin doğrudan etkisini gözlemleyebiliriz. |
5 | Siborg Manifestosu | Donna Haraway | Agora Kitaplığı | 80 |
Siborg, hem ‘tahayyül’ün hem de ‘maddi gerçeklik’in yoğunlaşmış bir imgesidir. ‘Batı’nın bilim ve siyaset geleneklerinde (ırkçı, erkek-egemen kapitalizm geleneği, ilerleme geleneği, doğayı kültür ürünleri kaynağı olarak sahiplenme geleneği, benliğin başka benliklerin yansımalarından yeniden üretilmesi geleneği) organizma ile makine arasındaki ilişki, hep bir sınır muharebesi şeklinde cereyan etmiştir. Bu türdeki bir sınır muharebesinin paylaşılamayan toprakları da üretim, üreme ve tahayyüldür. Benim argümanım, sınırların karışmasını sevinçle karşılamakta ve bu sınırların oluşturulmasında sorumluluk üstlenmektedir. Benim argümanım ayrıca, sosyalist-feminist kültür ve teoriye, postmodernist, natüralist-olmayan bir tarzda ve cinsiyetin olmadığı bir dünya -belki doğuşun olmadığı, belki sonu da olmayan bir dünya- tahayyül eden ütopik gelenek dahilinde, katkıda bulunma çabasını temsil eder. İkisi sarmal dansla birbirlerine sarılmışlarsa, ben tanrıça olmaktan ziyade siborg olmayı yeğlerim. |
6 | İnsanın Yüceliği Üzerine Söylev | Giovanni Pico Della Mirandola | Doğu Batı Yay. | 104 |
Mirandola ve Concordia kontu Giovanni Pico otuz iki yıllık yaşamı boyunca bilginin peşinden koştu. Hıristiyan inancına sıkı sıkıya bağlı olsa da dünyadaki tüm felsefe ekollerinin ve dinlerin insana dair aynı öze farklı kıyafetler giydirdiğini düşünüyordu. Gençliğinin de verdiği heyecanla, Katolik Kilisesi’ne ve tüm dünyaya yepyeni bir barış felsefesini benimseteceği umudundaydı. Bu uğurda tüm dünyanın bilgisinden faydalanarak ortaya çıkardığı, toplam dokuz yüz savını papaya sunacaktı. Bu sunuma başlarken söylemek için de bu söylevi yazdı. Kitapta da anlatıldığı gibi Pico bu görevinde başarısızlığa uğradı, eserine ait kopyalar yakıldı, bu söylev ise bir bakıma unutulup sonraki yüzyıllarda değerini bulmak üzere uykuya daldı. 20. yüzyılın tan vaktinde yeniden ortaya çıkan söylev, ilkin genç bir bilginin Kabalacılığı ve çileci mistisizmi teşvik ettiği bir metin olarak değerlendirildi. Ancak Rönesans insanı kavramı geliştikçe Hümanist felsefenin bu kısa söyleve tüm sesiyle tesir ettiği anlaşılmaya başladı. Pico, tasavvur ettiği o Kabalacılık kökenli barış ve ahenk felsefesini kabul ettirememiş, görevinde başarısız olmuştu belki, ancak yaşadığı dönemi farkında olmadan kısacık bir söylevin içine sığdırmış, gelecek yüzyıllara böyle seslenmişti. Bu söylev, öğrenmenin sınırsızlığını ve evrensel bilgeliğe duyulan açlığı ifade ediyor. Pico’ya göre, insan olmak için aklı kullanmak, insanı aşmak için ise aklın sınırlarını durmadan genişletmek gerekli. |
TEKNOLOJİ NÖROLOJİ VE DÜŞÜNCE (16-19. YY) | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 | İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma | David Hume | İş Bankası Yay. | 192 |
David Hume (1711-1776): İskoçyalı filozof ve tarihçi. 12 yaşında kaydolduğu Edinburgh Üniversitesinde hukuk eğitimi alsa da, felsefenin büyüsüne kapıldığından eğitimini yarıda bıraktı. İlk eseri Treatise of Human Nature 1739-1740 yıllarında yayımlandı. 1748 yılında ünlü soruşturmalarının ilk versiyonu olan Philosophical Essays Concerning Human Understanding eseri yayımlandıysa da pek ilgi görmedi. Kütüphane müdürüyken yazmaya başladığı altı ciltlik History of England eseri, felsefi eserlerinden çok daha fazla başarı ve ün kazanmasını sağladı. İktisat konulu denemeleriyle başta yakın dostu Adam Smith olmak üzere liberal iktisatçılar üzerinde de etkili oldu. David Hume, Locke’un ampirizmine, Berkeley’in idealizmine dayanan felsefesiyle, başta Kant olmak üzere kendinden sonraki pek çok filozofu etkilemiştir. İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma Hume’un ilk eserinde incelediği konuların keskin ve açık bir özetini yaptığı, fikirlerin kökeninden özgür iradeye, nedensellik ilkesine dair şüphelerden, mucizelere kadar en ünlü argümanlarını formüle ettiği ustalık dönemin en yetkin eseridir. |
2 | İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme | John Locke | Serbest Kitap | 542 |
Tarihin büyük filozoflarından John Locke, ilk olarak 1690’da basılmış İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme’de matematiksel, doğa bilimsel, dinî ve ahlakî bilgileri nasıl öğrendiğimize dair kapsamlı bir analiz yapar. Bazı bilgilerin bizde doğuştan bulunduğunu savunan teoriyi reddederek Locke, bilginin duyumlar ve deneyimlerle elde edildiğini, akıl sayesinde çözümlendiğini ve geliştiğini savunur. Bu önemli iddialarını güçlü bir sağduyuyla savunurken uzay ve zaman, anlam, özgür irade ve kimlik üzerine birçok önemli düşüncesini de belirtmekten geri kalmaz. Sonuçta Deneme, Descartes’ın çalışmalarıyla birlikte modern felsefe için gündemi büyük ölçüde belirleyen etkili, öncü bir iş olarak ortaya çıkmıştır. |
3 |
İnsan
Zihni Üzerine: |
Thomas Reid | Fol Kitap | 304 |
Kitap, kuşkucu felsefe karşısında sağduyu felsefesinin bir savunusunu ortaya koyuyor. Felsefeyi, doğanın bize armağanı olan sağduyu ilkeleri üzerinde yükseltmek için sistematik bir araştırma yapıyor.
Reid kuşkucu çağdaşlarına ve döneminde neredeyse evrensel kabul gören
ideler sistemine kökten, isabetli ve yıkıcı eleştiriler getiriyor. Bu, onun
geleneksel felsefeyle Platon, Descartes, Malebranche, Locke, Berkeley ve
tabii Hume ile hesaplaşmasıdır. Hepsinden önemlisi, Reid, insanı neredeyse her konuda kuşkuya düşürmeyi başarabilen filozofların aksine, titizlikle yaptığı deneyler ve ayakları yere basan akıl yürütmeler ile bir sağduyu savunusu ortaya koyuyor. |
4 | Leviathan | Thomas Hobbes | Litera Yay. | 624 |
“İyi bir rejim bireysel özgürlüklere ne kadar fırsat tanıdığıyla anlaşılır.” Belki de bu cümleyle, tarihte ilk defa bireysel özgürlüklerin ne durumda olduğu bir rejiminin değerini tespit sadedinde bahis konusu edilmiştir. Zira egemenin doğal yönetme hakkından daha ziyade yönetilenlerin doğal haklarının konuşulacağı bir çağın eşiğindeyizdir artık. Bu bağlamda egemenin görevi halkın bu doğal haklarını teminat altına almaktır. Halk içinse, hakları ödevlerinden önce gelmektedir. “Eylemlerimizin önünde kısıtlamalar olmamalıdır.” Ancak o zaman özgür olduğumuzdan bahsetmemiz mümkün olacaktır. Kanunların bir şey söylemediği yerde ise istediğimizi yapma hakkımız vardır. Kitapta yer alan diğer devrimci düşünceler şunlardır: Her milletin bir devleti, her devlet reisinin kendi devlet dinini seçme hakkı olmalıdır. Hiç kimse kendine gelen vahyi başkasına dayatmamalıdır. Cezalandırma intikama dönüşemez. Kanunların amacı sosyal eşitliği sağlamak olmalıdır. Adalet sosyal sınır tanımamalıdır. Yoksullar kamu tarafından desteklenmelidir. |
5 | Felsefi Yazılar | Isaac Newton | Say Yay. | 256 |
Isaac
Newton (1642-1727) düşünce tarihinin muazzam yazılarından oluşan hacimli bir
miras bırakmamıştır ardında sadece; aynı zamanda bu düşünceler dünyayı temsil
etmekte somut bir değere de sahiptir. Modern dönemin ilk yıllarına yaptığı
eşsiz katkılara rağmen, doğa felsefesi alanındaki mektuplaşmaları,
elyazmaları ve yayımladığı türlü çeşit çalışmaları bundan önce farklı
edisyonlarda ayrı bir biçimde bulunuyordu. Bu kitapta, Principia ve Opticks
çalışmalarından önemli kısımlar ve De Gravitatione’nin düzeltilmiş bir
çevirisi de içlerinde olacak şekilde Newton’un başlıca felsefi yazıları bir
araya getirilmiştir. Ayrıca erken optik çalışmalarından belli parçalar,
Dünya’nın hareketi hakkında dinî yorumlara ilişkin yayımlanmamış düşünceler
ve çağdaşı olan önemli figürlerle mektuplaşmaları da bu kitapta yer
almaktadır. Mektuplaşmalarının muhatapları arasında din âlimi Richard
Bentley, matematikçi Roger Cotes ve filozof G.W. Leibniz var. Bu kitap için
seçilmiş pasajlar, Newton’un uzay, zaman, hareket ve madde kavramları
hakkındaki fikirlerinin nasıl şekillendiğini ve bu gibi tartışmalı
fikirlerini çağdaşlarının eleştirileri karşısında nasıl savunduğunu
göstermesi bakımından önemlidir. |
TEKNOLOJİ NÖROLOJİ VE DÜŞÜNCE (19. YY-GÜNÜMÜZ) | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 |
Fizik
ve Felsefe: |
Werner Heisenberg | Küre Yay. | 248 |
20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Werner Heisenberg’in ufuk açıcı eseri Fizik ve Felsefe, modern fizikte yaşanan devrimi felsefi arka planıyla birlikte sunuyor. Meşhur Gifford seminerlerinden oluşan kitap (1958) kısa sürede bilim felsefesi literatürünün klasikleri arasındaki yerini aldı ve uluslararası ölçekte geniş bir okur kitlesine ulaştı. Modern fizikte yaşanan devrimi anlaşılır ve veciz bir üslupla özetleyen bu metinler, üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen özgünlüğünden ve kışkırtıcılığından bir şey kaybetmediği gibi, 1932 Nobel Fizik Ödülü’nün sahibi Heisenberg’in Kopenhag Yorumu çerçevesinde savunduğu kavramlar ve düşünceler de çağdaş fiziğin temel taşı olma özelliğini sürdürüyor. Modern fiziğin doğası ve temel özellikleri hakkında soyut bir tasvirle yetinmeyen Fizik ve Felsefe’nin satır aralarında yazarın şahit olduğu iki dünya savaşı ve sonrasının sosyo-politik gerilimlerini okumak mümkün. Kuantum fiziğinin gelişimindeki öncü rolüyle bu ‘bilimsel ilerleme’den gurur duyan Heisenberg’in, onun kötücül arzulara ve politik amaçlara kolayca alet edilebilmesinin trajik sonuçlarını izah etmekte zorlanırken son tahlilde bilimi, bilim insanını, dolayısıyla kendisini ‘kurtarma’ çabaları ise dikkatle okunup düşünmeye değer. |
2 | Akıllı Makineler Nasıl Düşünür? | Sean Gerrish | Tübitak Yay. | 306 |
Sürücüsüz araçlar sokaklarda dolaşıyor, bir algoritma size film önerileri sunuyor, IBM’in Watson’ı, Jeopardy!’de çaresiz kalan insan beynine karşı zafer kazanıyor, bilgisayar programları Atari oyunları oynamak üzere eğitilebiliyor... Peki ama tüm bunlar nasıl oluyor? Bu kitap günümüz makinelerini bu kadar akıllı hâle getiren yapay zekâ ve makine öğrenmesi alanındaki çığır açan gelişmelere ilgi çekici ve anlaşılır bir bakış sunuyor. Gerrish, akıllı makinelerin dünyayı algılamasını ve dünyayla etkileşime girmesini sağlayan bazı temel fikirleri özetliyor. Sürücüsüz araçların yollarda olmasını ve kalabalık şehirlerde gezinmesini sağlayan yazılım mimarisini; Netflix’in daha iyi bir öneri motoru için açtığı milyon dolarlık yarışmayı ve programcıların bir köpeği eğitir gibi, ödüller vererek bilgisayarları nasıl eğittiklerini anlatıyor. Yapay sinir ağlarının bilgisayarların dünyayı algılamasını ve Atari video oyunlarını insanlardan daha iyi oynamasını nasıl sağladığını açıklıyor. Watson’ın ünlü Jeopardy! zaferini tartışıyor, go ve satranç gibi strateji oyunlarında dünya şampiyonlarını yenen AlphaGo ve Deep Blue’nun arka planını inceliyor. Ne var ki bilgisayarlar henüz her şeyde ustalaşmış değil; Gerrish, StarCraft gibi bilgisayar oyunlarını başarıyla oynayabilecek akıllı makineler geliştirmenin zorluklarını da özetliyor. Akıllı Makineler Nasıl Düşünür? bilim ve teknoloji meraklıları için harika bir rehber. |
3 |
Heidegger: |
Ahmet Aydoğan | Say Yay. | 232 |
İşi kolay ve külfetsiz yapma arayışı alet kullanmaya dönüştüğünde bunu insanın “gelişim” sürecinde bir ileri merhale olarak gördük ve insanın hanesine homo faber diye kaydettik. Bir şeyi elde etmek için bir başka şeyi kullanma “istimal”den çıkıp bir zaman sonra “istismar”a, o da en sıradanından en ulvi olanına kadar her şeyi “alet olarak kullanma” itiyadına dönüştüğünde buna dilimizde yer açma ihtiyacı duyduk ve “emellerine alet etme” dedik. Fakat ne bu deyimin ne söylediğine kulak verdik, ne de bunun insana nereden musallat olduğunu irdeleme lüzumu duyduk. Tıpkı teknolojinin belirlenmiş amaçlara ulaşmak için kullanılan aletlerin imal ve istimaline matuf insani faaliyetten başka bir şey olmadığının ötesini düşünmeksizin söyleyiverdiğimiz gibi... Fakat emelleri için her şeyi alet olarak kullanabilen insan makinenin ve mekanizmin ne manaya geldiğini ancak kendisinin de alet olarak kullanılmaktan muaf olamayacağını gördüğünde fark etti: “Çağımız makine çağı olduğu için teknolojik bir çağ değil, teknolojik bir çağ olduğu için bir makine çağıdır.” Teknoloji ve İnsanlığın Geleceği bizi teknik ve bünyesinde barındırdığı tehlikeleri bu son çıkıştan önce, makinelerin ellerinde birer makineye dönüşmeden bütün derinliği ve ciddiyetiyle düşünmeye davet ediyor. |
4 | Evrendeki Yaşamı Anlamak | Wallace Arthur | Koç Üniversitesi Yay. | 232 |
“İnsanlar binlerce yıldır gözünü dikmiş merakla gece göğüne bakıyor” diye başlıyor Wallace Arthur sözlerine. Kozmosa duyduğumuz merak tüm çağların, kültürlerin ve kuşakların ötesine geçiyor. “Evrende yalnız mıyız?” sorusu bir çocukla bir yetişkinin, modern insanla Antik Yunan vatandaşının zihninde aynı açlıkla dönüp duruyor. Ancak eskimeyen soruların ortasında, şimdi bizler, yepyeni bir dönemecin eşiğindeyiz: “Dünya dışı yaşama dair kanıtlar bulan neslin bizimki olabileceği gerçekçi bir tahmin. Cambridge University Press’in “Understanding Life” dizisi kapsamında yayınlanan Evrendeki Yaşamı Anlamak okuru işte bu devrime hazırlamayı hedefliyor. |
5 | Yapay Zeka Geçmişi ve Geleceği | Nils J. Nilsson | Boğaziçi Üniversitesi Yay. | 695 |
Elinizdeki kitap, YZ’nin tarihini aşağı yukarı belli bir zaman sırası takip ederek anlatıyor. Kimi aktörleri ve olayları içermiyor olabilir, ama umuyorum ki hikâyem, YZ’nin başlıca fikirlerini, anlaşmazlıklarını, uygulamalarını, sınırlarını makul biçimde yansıtabiliyordur. Bu işte yer almış şahsiyetlerden ziyade fikirlere ve bunların nasıl hayat bulduğuna odaklandım. Bana kalırsa, YZ tarihini anlamak için, YZ programlarının gerçekte nasıl çalıştığını en azından genel hatlarıyla kavramak önemli. YZ’nin başlıca hedefi, yani aradığımız o büyük “ödül” nedir? Bana kalırsa Yapay Zekâ, insanların yapabildiği şeylerin çoğunu özellikle de “zekâ” gerektiren şeyleri yapan insan eseri araçlardır. YZ gelecekte pek çok alanda hayatımızda yer alacak gibi görünüyor. İnanıyorum ki günün birinde, YZ araştırmacıları bilinçli olduklarına herkesi inandıracak makineler inşa edebilecek. Bu hayalimizin gerçekleştiği zamanları hayal ederken bazı soruların zihnimizi kurcalamasına engel olamıyoruz: O günler geldiğinde, bu makinelerin bizlerle ve birbirleriyle savaşmasını olanaksız kılacak bir toplumsal düzen kurmayı başarabilecek miyiz? Hatta makineler için, sadece toplumsal açıdan kabul gören hedeflere hizmet etmenin ne anlama geldiğini tanımlamış olacak mıyız? Bu ve benzeri endişeleri hem bilgisayar bilimcileri hem de hümanistler taşıyor. Gelecekte yazarlar, bu maceranın öyküsünü anlatmayı hiç şüphesiz sürdürecek. Günün birinde bu yazarlardan biri, Aristoteles’in düşüncelerinden yaklaşık iki bin beş yüz yıl sonra, “ya bizim emrimizde ya da ihtiyaç halinde kendi işini icra eden” araçlarımızın olduğunu yazabilecek. |
6 | Descartes'in Yanılgısı: Duygu - Akıl ve İnsan Beyni | Antonio R. Damasio | ODTÜ Yayıncılık | 408 |
Descartes’ın, çok iyi bilinen “Düşünüyorum, öyleyse varım” söylemini dile getirdiği yüzyıldan bu yana bilim, bireyin gerçek varlığının kaynağı olarak duyguları çoğunlukla göz ardı etmiştir. Modern sinirbilimi bile yakın bir zamana kadar duygular yerine beyin fonksiyonlarının bilişsel tarafına odaklanma eğilimi göstermiştir. Ancak, Descartes’ın Yanılgısı eserinin yayınlanmasıyla birlikte bu tutum değişmeye başlamıştır. “Dünyanın önde gelen nörologlarından biri olan” (New York Times) Antonio Damasio, duygular ile rasyonalite arasındaki bağlantıya ilişkin geleneksel düşüncelere bu eserinde karşı çıkmıştır. Oldukça sürükleyici olan bu kitabında Damasio, hepimizin uzun zamandır şüphe ettiği şeyi -yani duygular bir lüks değildir, aksine rasyonel düşünce ve normal sosyal davranışlar için gereklidir söylemini- vaka çalışmaları yoluyla sergilerken okuru bilimsel bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. |
7 |
Beyin: |
David Eagleman | Domingo Yayınevi | 272 |
Büyük ilgi gören kitabı Incognito ile nörobilimi geniş kitlelerle buluşturan David Eagleman, bizi içimizdeki kozmosa doğru hızlı ve nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor: Gerçek nedir? "Sen" kimsin? Nasıl karar veriyorsun? Beynin neden başkalarına ihtiyaç duyuyor? Teknoloji "insan olmak"ın anlamını değiştirebilir mi? Durak durak ilerleyen bu büyüleyici yolculuk ekstrem sporlar dünyasından ceza hukukuna, yüz ifademizden beyin ameliyatlarına, içgüdülerden ölümsüzlük arayışına kadar uzanıyor. Yol üstünde, muazzam karmaşıklık barındıran beyin hücreleri ve onları birbirine bağlayan trilyonlarca sinirin arasında görmeyi pek de beklemediğiniz bir şey beliriyor: kendiniz. |
8 | Model Kavramı | Alain Badiou | İthaki Yay. | 128 |
1968 Mayıs olayları arifesinde kaleme alınan Model Kavramı, L. Althusser başkanlığında geliştirilen “Bilimadamları İçin Felsefe Dersleri” tasarısının bir parçasıdır. Bu disiplinlerarası çalışmada modelleme ve ideoloji ilişkisinin doğasını araştıran A. Badiou, sıradan okur tarafından da nesnel bilginin taşıyıcısı sayılan matematiksel modellerin taraflılığını vurgulamakta. Aradan geçen yıllarda yaşanan gelişmeler, mantıksal pozitivizm ve ampirizmden kendini ayıran bu kitabın önemini hep gündemde tutmuştur. Model Kavramı adlı çalışmanın en çarpıcı yanı, A. Badiou metinlerinden beklenmediği kadar açık ve kolay okunur olmasıdır. Bu çalışma matematiğin epistemolojisi başta olmak üzere bilim felsefesi açısından da, tartışılacak yanlarıyla birlikte, güncelliğini korumaktadır. “Bu küçük kitap gerçekten de kaleme alındığı çağın (altmışlı yıllar) malı olduğu içindir ki bizim çağımızın malı da olabilir.” Alain Badiou |
9 |
Fizik
Felsefesi: |
Tim Maudlin | VakıfBank Kültür Yay. | 248 |
Fizikçi olmayanları uzay ve zamanın doğası ile yapısını çevreleyen temel felsefi konularla tanıştıran bu kitap, uzay-zaman teorisinin kavramsal temelleriyle ilgilenen fizikçiler için de ideal bir kaynak niteliğinde. Maudlin, Aristoteles’in yer ve hareket anlayışından başlayarak Newtoncu mutlak uzay ve zaman kavramlarına, Galileo’nun görelilik yaklaşımı aracılığıyla Einstein’ın Görelilik teorilerine uzanan felsefi gelişim çizgisini incelikli bir şekilde izlemektedir. Maudlin, Özel Göreliliği somut fiziksel problemleri çözebilecek düzeyde aktarırken, Genel Göreliliği ise daha kavramsal düzeyde ele almaktadır. İşlediği diğer konular arasında İkizler Paradoksu, Lorentz-FitzGerald daralmasının fiziksel yönleri, ışık hızının sabitliği, zamanda yolculuk, zamanın yönü ve daha fazlası yer almaktadır. |
ETİK: KURAMLAR VE GÜNCEL TARTIŞMALAR | |||||
KİTABIN ADI | YAZAR | YAYINEVİ | SAYFA SAYISI |
AÇIKLAMA | |
1 | Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi | Immanuel Kant | Türkiye Felsefe Kurumu Yay. | 196 |
Pratik Aklın Eleştirisiyle birlikte Kant'ın Etikle ilgili iki ana yapıtından biri olan ve bu Eleştiriden önce yayınlanan Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesinde Kant, günlük yaşamda eylemde bulunurken, kendimizle ilişkimizde temelini bulan ahlaklılığın olanağının koşullarını serimliyor. Kant'a göre ahlaklılık, başkalarıyla ilişkilerimizde istediklerimizin her türlü kiqşisel çıkardan bağımsız olmasında bulunur. Ancak kendimizi ve başkalarını böyle çıkarlar için araç olarak değil, amaç olarak görerek eylemde bulunduğumuzda ahlaklı oluruz. Kişisel ve grupsal çıkarların oluşturduğu eylemler karşısında, çıkarsız hiçbirşey yapılamayacağı kanısının yaygın olduğu dünyamızda, Kant bu kitapta, erdemli yaşamının onsuz olunamıyacak bir koşuluna -başkasını amaç olarak görme koşuluna- güçlü bir ışık tutuyor. |
2 | Ahlakın İlkeleri Üzerine Bir Soruşturma | David Hume | Fol Kitap | 176 |
Aydınlanma felsefesinin kurucu düşünürlerinden David Hume 1751 yılında yazdığı Ahlak İlkelerine Dair Soruşturma eserinde ahlak felsefesini hâlen güncelliğini koruyan şu sorular üzerinden kurmaya çalışır: “Ahlak ilkeleri, akıldan mı duygudan mı türemektedir? Ahlak ilkeleri hakkındaki bilgiyi bir kanıt ve tümevarım zinciriyle mi yoksa dolaysız bir hissediş ve daha ince içsel bir duyu yoluyla mı kazanırız? Doğruluğun ve yanlışlığın bütün sağlam yargıları gibi, her akıl sahibi zeki varlık için aynı mı olmalıdır yoksa güzellik ve çirkinlik algısı gibi tamamıyla insan türünün tikel doğa ve yapısının üzerine mi temellendirilmelidir?” “Bir gemi kazası sonrasında, mülkiyetin önceki sınırlamaları göz önüne alınmadan, herhangi bir güvenlik vasıtasını zapt etmek bir suç teşkil eder mi? Yahut eğer kuşatılmış bir şehir açlıktan ölmeye maruz kaldıysa, insanların, başka durumlarda hakkaniyet ve adalet kuralları olacak kurallara karşı titiz davranarak, muhafaza edilen tüm yiyecekleri, kendilerine tercih edeceğini ve hayatlarını kaybedeceklerini düşünebilir miyiz? … Kanunların veya hukuk mahkemelerinin bağlayıcılığı olmadan herhangi bir sayıda insan bir arada toplanabilir miydi? Bir kıtlık sırasında ekmeğin eşit bölünmesi, güç ve hatta şiddet ile yapılsa bile, suç veya haksızlık olarak addedilebilir miydi?” |
3 | Hukukta Adaletsizliği Görmek | Gülriz Uygur | Türkiye Felsefe Kurumu Yay. | 224 |
Masum olmayan bir dünyada yaşıyoruz. İnsanların yüzlerinin unutulduğu, kendi yüzümüzü unuttuğumuz ve değerlerin çok kolayca harcanabildiği bir dünyada...Böyle bir dünyada insanın yüzünü görmek nasıl mümkündür? Gönül gözüyle görmek ne demektir? Hukuk, insanları görünmez kılmaktadır. Kişileri/yüzleri görünmez kılarak kendisi adaletsizliğe yol açan bir kurumun, adaletsizlikleri görmesi mümkün müdür? Mümkünse, hukukta adaletsizlik nasıl ortaya konur? Hâkimin, kendi yüzünü unutmadan, karşısındakilerin yüzünü görmesi nasıl mümkündür? Bu kitapta Gülriz Uygur, bu ve benzeri soruları sormakta ve Küçük Prens, Asılacak Kadın ve Okuyucu gibi romanların eşliğinde, onları yanıtlamaya girişmektedir. |
4 | Nikomakhos’a Etik | Aristoteles | BilgeSu Yay. | 240 |
Etik, Aristoteles’in “insan için iyi”nin ne olduğunu soruşturduğu kitabıdır. O, belli bir insan için iyi olanla kent için iyi olanı aynı şey diye düşündüğü için, kent için iyi olanın ne olduğunu soruşturmayı amaca daha uygun görecektir. Böylelikle etik bir siyaset araştırması olacaktır. Etik ile siyasetin böylesi iç içeliği Aristoteles’in etiğine toplumsal, siyasetine de etik bir boyut kazandıracaktır. |
5 | Faydacılık | John Stuart Mill | Alfa Yay. | 172 |
“Faydayı ya da en yüksek mutluluk ilkesini ahlakın temeli olarak kabul eden bu öğreti, eylemlerimizi mutluluğun gelişimine yol açtığı oranda doğru, mutluluğun tersini ürettiği oranda da yanlış bulur. Mutluluk acının yokluğu ve haz anlamına gelir, mutsuzluk ise hazzın yokluğu ve acıdır. Şimdi, böyle bir hayat teorisi pek çok zihinde, duygu ve amaç açısından en saygıdeğer olanların bazıları da dahil olmak üzere katıksız bir nefret uyandırır. Bu görüşe göre, hayatın (onların ifadesiyle) hazdan daha yüksek bir amacı olmadığını –takip edilecek daha iyi ve asil bir arzu nesnesi olmadığını– tamamıyla aşağılık ve rezil, sadece domuzların layık olduğu bir öğreti olduğunu ifade ederler. Epikuros’un takipçileri küçültücü bir şekilde domuzlarla karşılaştırıldılar, erken ve modern zamanda faydacı öğretinin sahipleri Alman, Fransız ve İngiliz karşıtları tarafından eşit derecede nazik karşılaştırmalara maruz kaldılar.” |
6 | Etik | Ioanna Kuçuradi | Türkiye Felsefe Kurumu Yay. | 195 |
Bu Etik ilk yayımlandığı sıralarda, etik sorunlarla uğraşmak bugün olduğu gibi moda değildi. Geçen yirmi - yirmibeş yılda etik, felsefede en çok uğraşılan anlanlardan biri oldu, çeşitli meslek etikleri dünyada da bizde de bir patlama gösterdi… |
7 | Etiğe Giriş | Annemarie Pieper | Ayrıntı Yay. | 288 |
İnsanlığın toplumsallaşma süreci içinde, bu sürecin hem kurucu bir öğesi hem de sonucu olan eylem, davranış, tutum ve düşünceler; tarihsel dönemlerin ve sosyo-kültürel coğrafyaların farklılığına rağmen, genel geçer ahlak değerlerine, norm ve ilkelere işaret eder. İktisadın ve teknolojinin her şeyi belirlediği, tek yönlü olarak salt kazancı arttırmak üzere rasyonalize edilmeye endekslenen günümüz dünyasında, yarar hesapçılığının yıkıcı etki ve sonuçlarını yansıtan eleştirel bir aynaya ve özgürlük, eşitlik, adalet, hoşgörü gibi niteliksel değerlerin de olduğunu anımsamaya ihtiyacımız var. İşte bir bilim, bir felsefi disiplin ya da öğretiler toplamı olarak anlaşılabilecek olan etik bize, evrensel ölçekte geçerli olduğu düşünülen ahlaki değerlerin, ilke ve normların var olduğunu söylemekte, bunları bilgi olarak sistematize edip insanın önüne koyarak, buradan hareketle ahlaki eylem ve davranışların, tutum ve tercihlerin türetileceği umudunu vermektedir. |