HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Baharın Çığlığı, Boğaz'ın Kor Dudaklı Güzeri Erguvan...

Erguvan dünya tarihinde kendisine mitolojilerle yer edinmiştir. Eski Mısır’dan Anadolu’ya Amerika yerlilerinden Şamanlara kadar oldukça geniş inanç ve mitoloji coğrafyasına yayılmıştır.  Erguvan, batı ve doğu toplumlarında genel kanıyla kötü anılmıştır. Utancın, lanetin ve ihanetin sembolü olmuştur. Batı mitolojisinde erguvan İsa peygambere ihanet eden Yahuda’nın kendini astığı ağaç olarak bilinir –ki bu ihanet Dante’nin İlahi Komedya’sında cehennemde cezalandırılan en büyük günahtır- Eserde hainlik günahı üzerinde durulurken özelikle Yahuda’nın ihanetinden bahsedilir.  Erguvan yaşadığı utançla kızarır ve efsaneye göre beyaz olan çiçekleri günümüzdeki rengini alır. Avrupa’nın mitolojisinde ele alınan bu hainlik tabi ki erguvanın kullanılışına da tesir etmiştir. Bu açıdan baktığımızda yorumlayabiliyoruz ki erguvan Dünya edebiyatında da bu mitolojinin dışına çıkamamış. Hak ettiği değeri eserlerde görememiştir. Doğu dünyasında da durum pek farklı değildir. Yaşanan anekdotlar çerçevesinde görüyoruz ki İslam peygamberinin “Ben erguvan renkli bir şeyin üzerine binmem” dediği nakl edilmiştir. Aynı zamanda da erguvan Eski Mısır ve Roma’da asaletin sembolüdür. Çünkü erguvan, doğal yollarla renginin elde edilmesi en zor olan renktir ve bu zorluktan dolayı zenginlik ve güç belirtisiydi; bu renkte elbise ve pelerinleri Roma’da ancak imparatorlar giymekteydi. Türk geleneğinde ise dikkate değer bir yeri vardır. Padişahların otağları erguvan rengiydi, elçileri karşıladıklarında erguvan rengi kaftanlar giyerlerdi. Bunlar bize gösteriyor ki erguvan Türk kültüründe hâkimiyetin sembolü olan çadır ve kaftanın rengidir. Yani erguvan Türk kültüründe de hâkimiyet ve asillik demektir.


Kültür, uzanıp giden bir süreç doğrusudur. Bir noktadan sonra kesintiye uğraması ve yok olması söz konusu değildir. Kaybolmaya yüz tutmuş geleneklerimiz de kültürümüzle ilintili olarak varlıklarını sürdürür. Kimliğimize yerleşmiş olan bu kültürel ve geleneksel unsurlar, bizleri aynı coğrafyada, aynı mahallede yaşanabilir kılmıştır. Âdeta zihinlerimizin geleceğini yaşadığımız bu zamanlarda geçmişten gelen ve bizi geçmişe götüren bir ses, bir görüntüdür erguvan. Zamanında adına bayramlar bile yapılmış olan erguvanın Türk Edebiyatı’nın da gözdesi olduğunu görüyoruz.


Örneğin Refik Halit erguvanı, Boğaziçi yamaçlarında, güneş çekildikten sonra batı tarafından kopup yere inmiş ve ince fidanlara sarılmış değirmi bulutlara benzetir. Işıklı ve renkli bir buğu gibi, kısa bir zaman sonra eriyip boşlukta kaybolacaktır. Abdülhak Şinasi Hisar da duygularını şöyle anlatır: "Her sene yalıya dönünce baharın genç tenli, uzun boylu, mavimtırak günlerine kavuşurduk. Hayat sanki yeniden doğar, ağaçlar yeşillenir, beyaz ve pembe çiçekleri ve erguvanlar da lálden alevlerini açarken. Çiçek kokularıyla dolgunlaşan hava gönlümüzü bir saadetle kaplar. Her şey kolaylaşmaya, revanlaşmaya başlar... Boğaziçi’nin kendine mahsus tatlı bir sessizliği ve onunla iç içe geçen, bütün günler ve geceler boyunca devam eden ve değişen kendine mahsus sesleri vardır..." Adalet Ağaoğlu da "Erguvan Fısıltıları" başlıklı yazısında şunları yazar: "Marmara’da, Boğaz’ın sularında gün batımlarının ayak izleri hala erguvandır. Şeker pembeliklerinden portakal kızıllıklarına alacalanan renk cümbüşü... Bir zamanlar bu kıyıların yoğun yeşilliklerine, uzaklarda kat kat açılan sabahın mavi sisine vurup durmuş mor alacası da erguvan şenliğiyle tanımlanır..."


Bir başka erguvan sevdalısı da Türk edebiyatının en büyük ustalarından olan Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. "Gülden sonra bayramı yapılacak çiçek varsa o da erguvandır" diyen Tanpınar "Beş Şehir" adlı kitabında baharı şöyle cümleleştirir. "O, şehirlerimizin ufkunda her bahar bir Dionyssos rüyası gibi sarhoş ve renkli doğar. Dünyanın tekrar değiştiğini, tabiatın ağır uykusundan uyandığını haber vermek ister gibi zengin, cümbüşü israfıyla her tarafı donatır, bahar şarkısını söyler. İstanbul surlarının üstünde çok eski bir sabah ezanının oracığa takılmış kırık parçasına benzeyen küçük bir caminin, Manavkadı Camii’nin yıkık duvarları arasında tek başına fırlamış bir erguvan ağacı vardır ki, bana gösterdikleri günden beri her bahar bir kerecik ziyaretine gider, bu şehrin sabahlarında toplanmış hissini veren mahmur bakışlı kandilleri seyrederdim. Harap ve bakımsız mazi yadigarları ve etrafında uyuyan ölüler arasında bu erguvan ağacı benim için ezeli bir ebedi arzunun, daima yenileşen hayat akışının bir timsalidir ve manzaraya hâkim yumuşak duruşundan bu fazlasıyla hissedilir..."


Divan şiirinin belli başlı konularından ve aynı zamanda şairlerinin ilham kaynaklarından biri de tabiattır. Yalnız divan şairleri tabiata bakış açısı, görüneni anlatmaktan ziyade görünenin kendi hayal dünyasındaki çağrışımlarla meydana getirdiği izlenimi, kendine has bir söyleyiş içinde dışa vurma biçimindedir.


Erguvan çiçeği, sevgiliye ait dudak, yanak, yüz gibi güzellik unsurları başta olmak üzere birbirinden değişik çağrışımlar ile Divan şiirine ilham kaynağı olmuş.  “Ergavân, kırmızı renkte bir çiçek. Rengi dolayısıyla şarap ve dudak ile birlikte anılır.”  Ancak Divan şairleri ile Halk, Tanzimat ve Cumhuriyet edebiyatı dönemlerinde erguvan çok farklı anlamlarda kullanılmıştır. Şair ve yazarların imgelerini yazıyla dile getirirken erguvanı algılamada çok farklı düşündüklerini belirtmek gerekir. Yaptığımız araştırmalar sonucu gördük ki gül ve lâleden bahsetmeyen şair bulmak neredeyse imkânsızken erguvandan bahsetmeyen birçok şair bulunmakta. Bu noktada coğrafyanın edebiyata tesirini de vurgulamak gerekir. Anadolu’da erguvana rastlamak neredeyse imkânsızken “güI bahçeleri” ile ün salmış Anadolu kentlerimiz bulunmakta. Pekâlâ, bunun sebebine dinî bir yaklaşımda sergilenebilir; ama yaşanan coğrafyanın şartları eğer o tabî unsurların yetişmesine el vermiyorsa, orada o unsurlarla ilgili yazarların tahayyüllerine rastlamak mümkün değildir.


Baki, erguvanı bütün güzelliği ve debdebesiyle şiirine koyar ve gül harmanını yakmak, gülün saltanatına son vermek (belki de güle rengini vermek) için erguvanların nasıl tutuştuğunu anlatır. Bakî, erguvan üzerine dökülmüş yağmur damlalarını görünce bunun inci ve yakutla süslü bir fidan sanır. Âdeta, gülün pabucunu dama atıp, laleyi de arka plana iterek erguvanı yüceltir. Devletin zirvelerde pervaz ettiği bir zaman diliminde Baki, bu en saltanatlı ağaçla süsler şiirlerini:


            Ergavanlar tutuşup hirmen-i gül yanmağ içün

            Gülistan mülküne ateş kodu yer yer lale

            Dür ü yakut ile bir nahl-i murassa sandum

            Ergavan üzre dökilmiş katerat-ı emtar


Aynı yüzyılın şairi Hayali ise (bütün debdebesini görmezden gelerek) erguvanın kırmızı rengini diline dolar ve güzellik bahçesinde servi olmayı nasihat eder. Böylece yaprak dökümünden kurtulur. Âşıkların kanına girip o kanın rengi gibi olan erguvan fidanı olmamalıdır:

Letafet bağına serv ol, giriftar-ı hazan olma

Girip kanına uşşakın nihal-i erguvan olma


Yaptığımız edebiyat çalışmaları bize gösterdi ki Divan Edebiyatından sonra gelen dönemlerde erguvan alegorik anlamından sıyrılmış yazar ve şairlerin imge dünyasında çok farklı anlamlarla ete kemiğe bürünmüştür. Diyebiliriz ki Şeyh Galib’in sebk-i hindîsinden sonra erguvan da şiir dünyamızdan çekildi. Ta ki onu yepyeni anlam ve anlatışlarla yazar ve şairler kullanana dek. Erguvan Cumhuriyet sonraki anlayışlarda genel anlamda önce zaman, baharı simgeleyen bir şiir dekoru, İstanbul ve Boğaziçi’nin bahar çığlığı, siyasal bir simge ve özellikle son dönemlere doğru yazar ve şairlerin zihninde geçmişe özlem ve dönüş unsuru olarak nitelendirilmiştir. Erguvan her zaman entelektüel anlamda kaleme sirayet etmiş, halkın sözünde, türküsünde kendine yer bulamamıştır. Mesela Ahmet Haşim dallarda ateş olup havzın suyunu akseden görüntüyü erguvanlaştırmış.


Gün bitti, ağaçta neşe söndü.

Dallar ateş oldu, kuş da yakut,

Yaprakla kuşun parıltısından

Havzın suyu erguvana döndü.”


Hilmi YAVUZ ise nevzuhur bir erguvan müptelası olarak eksilmeyen iştiyakıyla erguvan(lı) mısralar diziyor. Her ne kadar “ah gökler bıkar gider kendi erguvanından” dese de, kendi erguvanından bıkıp, başkalarına gideceği yok… Bu şiirler “ yıkık hanların ve yazından baş alınan erguvanların üzerinde bir dağ” gibi çoğalacaktır. H. YAVUZ’un erguvanda oluşturduğu çağrışımlar şiirsel zenginliğin yanı sıra tarih, kültür ve medeniyet bilinçlenmesinde de etkin bir role sahiptir. Özellikle “Zaman Şiirleri”nde ustaca kullandığı erguvan imi kelimeye yepyeni çehre kazandırmış ve orijinal bir anlamlar ve çağrışımlar zinciri oluşturmuştur.“Benim Zaman Şiirlerinin kök mazmunu erguvan imidir.”    


Günümüz beton ormanına dönüşen İstanbul’da hâlâ inadına yaşayan ve bizi etkileyen erguvan edebiyat ve toplum tarafından ne yazık ki göz ardı edilmiştir. Adına bayramlar düzenlenmiş olan bir ağaç için adına sadece ansiklopedi sayfalarında rastlamak, Nisan ve Mayıs aylarında sadece köşe yazılarında görmek, hazin bir unutuluştur. Divan Edebiyatı’nın doğu kaynaklı olması nedeniyle,  kendisine has mazmunlarının doğuya aitliği vardır. Ancak erguvan yetiştiği coğrafya nedeniyle edebiyata bizim kazandırdığımız millî bir mazmundur. Batı ve İslam kaynaklarında ortak olarak mitolojik ve teolojik bütünlükte utancın bir abidesi gibi görünen erguvanla karşılaşırız. Belki de Batı kültüründe bu kadar işlenmesi ve bir ihanetin simgesi olması nedeniyle Millî Edebiyatımızda kendine ciddi bir yer bulamamıştır.


Sözün özü; şimdi erguvan vaktidir. Korular, sırtlar, mavimsi pembe çiçeklerle ya boyanmış ya da boyanmak üzeredir. Bu renk cümbüşünün keyfine varmanın tam vaktidir. Yazıyı bitirmeden önce bir hatırlatma yapmak gerekiyor. Erguvan bu muhteşem güzelliğini öyle uzun uzun sergilemiyor. 15-20 gün sonra mavimsi pembe çiçekler yerini yeşil yapraklara bırakıyor. Onun için bugünü yarına bırakmayın.


NOT: İstanbul’un en iyi 12 erguvan noktası:

1-      FENERBAHÇE PARKI

2-      GÜLHANE PARKI

3-      BÜYÜK VE KÜÇÜKÇAMLICA

4-      KUZGUNCUK FETHİ AHMET PAŞA KORUSU

5-      ANADOLUHİSARI TEMA-VEHBİ KOÇ DOĞAL KÜLTÜR MERKEZİ

6-      KANLICA MİHRABAD KORUSU

7-      BEBEK TÜRKAN SABANCI PARKI

8-      BEŞİKTAŞ ABBASAĞA PARKI

9-      YILDIZ PARKI

10-  BEYKOZ KORUSU

11-  AŞİYAN, RUMELİHİSARI

12-  EMİRGAN PARKI

 

KAYNAKÇA

1.            ALTUNYAY, Korhan. “Erguvan İmgeli Şair”, Ay Işığı Kültür ve Edebiyat Dergisi, Sayı 16-17, Isparta, (2000).
2.            AĞAOĞLU, Adalet, “Erguvan Fısıltıları”
3.            ATASOY, Nurhan, Hasbahçe: Osmanlı Kültüründe Bahçe ve Çiçek, İstanbul, Aygaz A.Ş., (2002).
4.            AYVAZOĞLU, Beşir, Güller Kitabı, İstanbul, Ötüken Yayınları, (1997).
5.            AYVAZOĞLU, Beşir; "Çiçek ve Renk Adlarına Dair", http://www.anadilim.org/cicek-ve-renk-adlarina-dair-besir-ayvazoglu.html (26.10.2015).
6.            DEMİREL, Şener, “Türk Şiirinde Erguvan’ Üzerine Bir Deneme”, Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu, Erzurum, (25-27 Nisan 2007).
7.            DOĞAN, İsmail, “Bursa’da Emir sultan ve Erguvanların Toplumsal Çağrısı”, Emir Sultan ve Erguvan, Toplumsal Bir Çağrı”, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, s. 105-116, (Nisan 2007).
8.            DOĞRUYOL,Hasan, "Erguvan Üzerine",http://www.uludag.edu.tr/dergi13/erguvan.pdf
9.            DURSUN, HALUK, “İstanbul’da Yaşama Sanatı” syf 154, Timaş Yayınevi, İstanbul, 2013
10.          EMRE, Akif, " Erguvanlar Açmadan Şiir Okunmaz", Yenişafak Gazatesi, (12 Nisan 2005).
11.          EVYAPAN, Gönül Aslanoğlu, Eski Türk Bahçeleri ve Özellikle Eski İstanbul Bahçeleri, Ankara, Ortadoğu Teknik Üniversitesi, (1972).
12.          KİLİK, İbrahim,"Erguvanlar Açtığında İstanbul/Muhayyel Bir Nisan Sabahı İstanbul", http://www.edebiyatdefteri.com/yaziyazdir.asp?yaziId=52769 (25.10.2015).
13.          OKAY, M. Orhan, “Boğaziçi Hâlâ Güzel,” Bir Başka İstanbul, İstanbul (2002).
14.          ÖNER, Esra, “Nâbî Dîvânı’nda Teşbih Unsuru Olarak Çiçekler”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, (2004).
15.          PALA, İskender, " Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü", Kültür Bakanlığı Yay., Ankara, (1989).
16.          PALA, İskender, "Kronolojik Divan Şiiri Antolojisi", Ekim 2003, L&M Yayınları.
17.          POYRAZ, Yakup, “Blossoming of the Love: Flowers and Love in the Ottoman Poetry”, IIB International Refereed Academic Social Sciences Journal, sayı 15,(2014).
18.          RÜŞTÜ, Cevat, Türk Çiçek ve Ziraat Kültürü Üzerine Cevat Rüştü’den Bir Güldeste, haz. Nazım Hikmet Polat, İstanbul, Kitabevi Yayınları, (2001).
19.          TANPINAR, Ahmet Hamdi, "Beş Şehir", M.E. G.S.B. Yay. İstanbul, (1988).
20.          ÜNVER, Süheyl, “Erguvanlar ve Boğaziçi” Sabah Gazetesi, 12 Mayıs (1966).
21.          YAŞİN, Mehmet, "Erguvan Üzerine", Hürriyet Gazetesi, 4 Nisan (2004).
22.          YAŞİN, Mehmet, “Baharın Kor Dudaklı Güzeli Erguvan”, Hürriyet Gazetesi, 19 Nisan (2008)
23.          YAVUZ, Bayram,  “Çiçeklerle Diğer Bitkilerin Dîvân Şiirine Yansımaları ve Anlam Çerçeveleri”, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ondokuz Mayıs Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Samsun, (2001).
24.          YILMAZ, Ozan, “Klasik Türk Edebiyatı’nda Bir Başka Anlamıyla ‘Bahar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, sayı 18,(2011).
25.          HİSAR, Abdulhak Şinasi “Boğaziçi Yalıları”
26.          BİRSEL, Salah, “Boğaziçi Şıngır Mıngır”
27.          DAVIS, William Stearns, “Erguvan Güzeli”

Sayfayı Paylaş :