Araujo, gen dizilimleri hakkında oldukça çok şey bilmemize karşın, bu genler tarafından kodlanan proteinlerin bütünleşik bir ağ olarak nasıl birlikte çalıştıkları hakkındaki bilgimizin şimdiye dek çok sınırlı kaldığını belirtiyor. “Proteinler, kavranamayacak ölçüde karmaşık olan kimyasal tepkime ağları oluşturur ve böylece hücrelerin iletişim kurmasını ve “düşünmesini” sağlar; aslında hücreye “bilişsel” bir beceri yani bir “beyin” verir. Bu hücresel beynin nasıl işlediği meselesi, bilimde uzun süredir gizemini koruyordu,” diye anlatıyor.
Çalışma, pek çok kez gözlemlenmiş olan ve "kusursuz uyumlanma" adı verilen bir fonksiyona (işleve) odaklanıyor: Bir ağın, yeni bir uyarana maruz kaldıktan sonra kendi kendisine yeni baştan ayarlama becerisi. “Kusursuz uyumlanmaya bir örnek olarak koku alma duyumuz verilebilir. Bir kokuya maruz kaldığımızda, önce kokuyu alırız ama bir süre sonra koku kaybolmuş gibi olur; koku kimyasalı yani uyaran hâlâ ortamda var olsa bile. Çünkü koku duyumuz kusursuz uyumlanma gerçekleştirmiştir. Bu süreç, çevrede oluşabilecek başka değişikliklere karşı duyu organının duyarlı kalmasını sağlar; böylece hem çok zayıf hem de çok güçlü kokuları alabiliriz,” şeklinde açıklıyor Araujo.
Anlaşılan, canlı hücrelerin içinde sürekli gerçekleşen uyumlanma da bu tür bir uyumlanma. Hücreler sinyallere (hormonlar, büyüme faktörleri vb. kimyasallara) maruz kalır. Hücrelerin proteinleri başlangıçta tepki ve yanıt vermeye eğilimli olur. Ama daha sonra, uyaran hâlâ orada olsa bile etkinlik düzeyleri uyaran öncesi durumda kalır. “Bir ağın yapılandırılabileceği tüm olanaklı yolları inceledim ve bir ağın bu kusursuz uyumlanmayı düzgün biçimde gerçekleştirebilmesi için aşırı katı matematiksel ilkelerden oluşan bir ilkeler kümesini sağlaması gerektiğini gördüm. Kusursuz uyumlanma gerçekleştirebilecek bir ağ yapılandırmanın şaşırtıcı ölçüde az sayıda yolu var,” diyor Araujo ve şu anda doğada gerçekten var olabilecek ağ yapılarını, samanlıkta iğne arar gibi aramakta olduklarını ekliyor.
Sevkan Uzel