HESABIM
GİRİŞ YAP

Hoşgeldiniz! Hesabınıza buradan giriş yapabilirsiniz.



Yardım
ya da
YENİ HESAP OLUŞTUR

Bilgilerinizi girerek yeni bir hesap edinebilirsiniz.



Betül Can

 

ÖZGÜR BİREY VE OTORİTER TOPLUMA DAİR   

Özgürlük yüzyıllar boyu insan hayatının yapıtaşlarından biri olmuş bireyin hem iç dünyasında hem de toplum içerisinde kendini anlamlandırma sürecindeki vazgeçilmezlerinden biri olarak kendine yer edinmiştir. Bir felsefi terim olarak bakıldığında ise özgürlük, insanın her türlü dış etkiden bağımsız olarak kendi istencinde, kendi düşüncesine göre karar vermesi durumudur.[1]  Nihayetinde özgürlük bireyin kendi düşüncesine karar verebilecek kadar insana bahşedilmiş midir? Gerçekten de gerek bireyin kendisi gerekse toplum veyahut diğer etmenler bu kararın neresindedirler, bu kararda ne kadar etkin rol oynamaktadırlar?

Bireylerin toplumu oluşturan yapıtaşları oldukları yadsınamaz bir gerçektir. Birey topluma ayak uydurmaya çalıştıkça benliğinden bir şeyler kaybeder ve toplumun ona verdikleri ile oluşan boşluğu giderirler. Peki ya birey benliğini korumak isterse! İşte bu noktada bireyin düşünsel özgürlüğü ortaya çıkar. Bu nokta John Stuart Mill’in Özgürlük Üzerine adlı eserinin bireyin toplumla ve toplum üzerindeki otoriter devlet ile ilişkisini irdeleme ve anlamlandırma sürecinin çıkış noktasını oluşturur. Aynı zamanda Mill’in bu eseri birey-toplum-devlet üçlemesinde özgürlüğün sınırını 19.yy İngiltere’sinin boyutu ile ele alır.

John Stuart Mill 1806 tarihinde İngiltere’de doğmuştu babası faydacılık teorisinin savunucularından biriydi. Mill yer yer Jeremy Bentham’ın kurucusu olduğu en doğru eylemin, faydası en yüksek eylem olduğunu savunan bu teoremi eleştirse de yine faydacılık teoreminin savunucularından biri olarak görülmüştür. 1823 Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin müfettişi olması, 1832’de gerçekleşen Reform Kanunu ve muhakkak 1838’de ki Halkın Bildirisi hem İngiliz yönetiminin şekillenmesinde hem de Mill’in siyasal düşünüşünün şekillenmesinde ki önemli tarihsel gelişmelerdir.

Özgürlük Üzerine adlı eserini 1859’da yayımladığı öngörüldüğünde bu sürece kadarki İngiltere Mill’in siyaset felsefesi kuramını belirleyici ögesi olmuştur.1867’de avam kamarası[2]  nda yer alması onun siyasi hayatının içerisinde de etkin rol aldığının bir göstergesidir.

18.yy İngiliz görüşü önce bireyin olduğunu belirli hak ve sorumluluklarla dünyaya geldiğini ve kendi iradesi doğrultusunda bir sözleşme ya da başka bir vasıtayla sosyal devleti oluşturduğunu ardından isteğe bağlı üretilen bu sosyal organizmanın menfaati uğruna kendi eylemlerini savunur. (1) ta ki 19.yy’a kadar nasıl ki 1381’deki İngiliz köylü ayaklanmalarına kadar kişinin istediği yere gidebilmesi özgürlüğü bulunmazken 19.yy’a kadar da bireyin özgür sayılabilmesi için onların kişilik potansiyellerini gerçekleştirme doğrultusunda istedikleri şeylere muktedir olmaları [3]  gereken düşünce etkin değildi. Genel olarak Mill’i ve bu süreci etkileyen faktörler bahsini burada sonlandırırsak beş bölümden oluşan siyaset felsefesinin başucu kitapları arasında yer alan Özgürlük Üzerine adlı eseri irdelemeye başlayalım.

Bireyin düşünce, tartışma ve bireysellik boyutlarıyla ele alındığı nihayetinde bireyin üzerindeki otorite sahibi iktidarın sınırlarını inceleyen Mill ilk olarak Platon’dan beri süregelmiş özgürlük düşüncesinin birçok yönetim biçimi içinden demokrasiye en yakın olduğu kanısında bulunmuştur. Ancak bu kanı da beraberinde birtakım şüpheleri beraberinde getirmektedir. Bireyin özgürlüğünü temel alan günümüz anlayışı liberalizm[4]  dir. Monarşi, oligarşi gibi yönetim biçimleri göz önüne alındığında demokrasi en makul yönetimdir. Ancak birçok tiranın demokratik süreçle başa geldiği unutulmamalıdır. Bu durum için en bilinir örnekler Napolyon, Hitler ve Caesar’dır.

Platon demokrasi yanlısı olmasına karşın (her ne kadar aristokratik demokrasi olsa da) demokrasinin vazgeçilmezi olan özgürlük konusunda şüphecidir. Demokratik yapılanma zorbalığa kolayca dönüşebildiğinden Mill eserinde üzerinde durduğu husus çoğunluğun despotizmi[5]  ’dir. Her ne kadar özgürlüğün en iyi uygulama alanı demokrai olsa da Sokrates’e göre demokrasiyi tiranlığa taşıyan bu doyumsuz başka her şeyi küçümseyen özgürlük isteğidir. (2)

Tüm bu değerlendirmeler ışığında Mill’in anlayışı sınırsız özgürlüğü değil birey ve toplumun karşılıklı denge içinde hakların korunduğu bir anlayıştır ve tamda bu noktada Platon’dan ayrılır çünkü Platon’un istediği özgürlük bireyin kendi yaşamının efendisi olduğu yani özgürlüğün tamamen bireysel bir olgu olduğu yönündedir ancak Mill özgürlüğü bireyi ve onun dahil olduğu toplumla ele alır. Mill’in ikincil olarak üzerinde durduğu husus mutluluğun ögesi bireyselliktir. Kimsenin eylemlerinin düşünceleri kadar özgür olamayacağının muhakkak olduğunu vurguladığı bu bölümde (3)insanın mutlu olabilmesi için birey olarak var olması ve bu bireyselliği yaşaması gerekliliğini savunur. Bireylerin kalabalıklar içinde kaybolduğunu 19.yy İngiltere’sindeki düşünceleri kamuoyu başlığı altında dile getirilen halkın aslında orta sınıf halk olduğuna değinir. Bu noktada tıpkı Kadınların Köleleştirilmesi adlı eserinde de ortaya çıkardığı eşitlik yanlısı tutumu göze çarpmaktadır. Kamuoyunun düşünceleri her zaman dışa vurulmuştur ancak kamuoyunu oluşturan kitlenin değişkenliğinin yadsınamaz olduğunu 19.yy’da vurgulayan Mill bu tutumun yıllar sonra da süregeleceğinin farkında olsa gerek.

Kuşkusuz bireyin tolum içinde kaybolması bireyselliği ortaya koymanın gerekliliğine işaret eder. Çünkü insan çeşitlilik görmemeye bir kez alıştı mı, artık onu hayal bile edemez olur. (4) Bu nedenle bireysellik kişinin mutluluğu için önem arz eder.

Mill’in üçüncül olarak üzerinde durduğu husus bireysel özgürlük üzerindeki baskıcı otoritenin ne denli bir baskı uygulayacağıdır. Demokrasi yanlısı Mill’in çoğunluk despotizmi korkusu burada da baş gösterir. Çünkü tüm iktidarın tek elde toplanması oldukça tehlikelidir. Çoğunluğun seçimi olan demokrasi çoğunluğun mutlak iktidarına dönüşebilir filvaki bu durumda demokrasi özgürlük sağlamaz nitekim azınlık grubu ötekileştirir. Sırf çoğunluğun kabulü olan şey doğru olan değildir. Siyaset sahnesi bu tür hayal kırıklıkları ile doludur.[6]  Mill’in 1859’da irdelediği bu malumat halen siyaset felsefesinin bir sorunsalıdır.

Hiç kimse bütünüyle yalnız bir yaratık değildir. (5) Esasen insan sosyal bir varlıktır ve bunun gereği olarak toplumun bir parçasıdır. Bu nedenle insanın sınırını toplum oluşturur. Burada birey ve toplumun hakları çatıştığında ne olacağı sorulur ve toplumun iktidarının sınırının belirlenmesinin bir çözüm niteliği taşıdığını öne süren Mill son bölümde uygulama noktasına gelir. Ona göre bireyin davranışı topluma göre değerlendirilir ve nihayetinde bireyin davranışı toplumu etkilemiyorsa kişi kendi eylemi ile topluma karşı değil kendine karşı sorumlu tutulur. Özgürlük ilkesi gereğince kişiyi kendi özgürlüğüne yabancılaştırmanın kişinin mecbur bırakıldığı özgürlük olduğunu ve bunun gerçek bir özgürlük olmadığından dem vuran Mill bu konunun hassaslığını tartmaktadır.

Sonuç olarak bakıldığında John  Stuart  Mill bireye fayda sağlayan özgürlüğün gerçek özgürlük olduğunu bu noktada faydacılığı benimsediğini, toplumun birey üzerindeki otoritesini, özgürlüğün kişinin değil herkesin hakkı olduğunu ancak bu hakkın sınırlarının gerekliliğini, bireyselliğin özgürlük için bir yapıtaşı niteliği taşıdığını amma velakin bireysel özgürlüğün toplumsal özgürlüğe zarar vermeden değerlendirilmesini, özgürlüğün en iyi demokrasi ile uygulanabilir olduğunu elbette ki bu uygulamanın sınırlandırılması hususunu[7]  bu kitapta gözler önüne sermektedir.

Temelde Mill özgürlüğü adaletten başka bir şey olmadığını[8]  söyler. Dilin sade ve nihayetinde anlaşılır olması akıcı bir felsefi metin şeklinde oluşturulmuş bu kitapta genelde tümdengelimsel yöntemle bilinen Mill’in tümevarımsal mantığı kullandığı görülür. Bu mantıkla siyaset felsefesinin ağırlığını kırmış ve okuyucu için pozitif yarar sağlanmıştır. Antik Yunan’dan günümüze uzanan bireyin özgürlük üzerine olan yolculuğunda mutlak duraklardan olan bu kitap gelecekte de özgürlük üzerine oluşacak yapılanmanın anlaşılması için gerekli olan altyapıyı sağlayacak hazine niteliğinde bir eserdir. Unutulmamalıdır ki özgürleşmiş insanlık, kendi doruklarına çıkacaktır.[9]

 

KAYNAKÇA

1. Mill, John Stuart. sayfa 19 . İstanbul : Litera Yayıncılık, 2018.

2. Gemalmaz, Mehmet Semih. sayfa 3. İstanbul : Legal Yayıncılık , 2016.

3. Mill, John Stuart. sayfa 105. İstanbul : Litera Yayıncılık, 2018.

4. Mill, John Stuart. sayfa 133. İstanbul : Litera Yayıncılık, 2018.

5. Mill, John Stuart. sayfa 143. İstanbul : Litera Yayıncılık, 2018.


[1]  Tanım wikipedia.org’ dan alınmıştır.

[2]  Birleşik Krallık'ta üyeleri beşer yıllık dönemler için seçimle işbaşına gelen milletvekillerinden oluşan alt meclis

[3]  Thomas Hill Green’in 19.yy düşüncesidir.

[4]  Bireyin özgür olmasını isteyen siyasal ve ekonomik öğreti

[5]  Kararların çoğunluğa göre alınmasını öngören çoğunluk kuralı doğrultusunda birey veya azınlık gruplara yönelik uygulanan baskıyı ifade eden bir kavram.

[6]  Augustus’tan Hitler’e kadar birçok örnek vermek mümkündür.

[7]  Günümüz liberal sistemin fren-denge mekanizması veyahut denetimler sınırlamaları örnek verilebilir.

[8]  François Voltaire’nin bir sözüdür.

[9]  Adam Simith’in bir deyişidir.

 

 

Sayfayı Paylaş :